Michael Mann'ın, toplumları saran iktidar ilişkileri ağının dört tarihsel kaynağının izlerini sürdüğü İktidarın Tarihi serisinin 3. cildi, dünyanın yangın yerine döndüğü, iki dünya savaşının yaşandığı 1914 ile 1945 yılları arasındaki döneme odaklanıyor. Tarihte dönüm noktalarından birini temsil eden bu zaman diliminin ilk iki ciltte ele aldığı dönemlerden kökten farklı olmadığını, dingin bir denizin ortasında kargaşa içindeki bir ada gibi görülmemesi gerektiğini ileri süren Mann, bu doğrultuda on dokuzuncu yüzyılda küresel imparatorlukların ortaya çıkışını; kapitalizm, ulus devletler ve küresel imparatorluklar arasındaki karşılıklı ilişkileri; Batı ile dünyanın geri kalanı arasında meydana gelen büyük bölünmeyi; kapitalizm, sosyalizm ve faşizm arasındaki amansız mücadeleyi ve Büyük Buhran başta olmak üzere kapitalizmin ve Batı uygarlığının yinelenen krizlerini mercek altına alıyor. Bu dönemin krizlerinin, modern Batı uygarlığının yapısal eğilimlerinin zirveye varışının belirtileri olduğuna dikkat çeken ve bütün bu süreçte küreselleşmenin seyir halinde olduğunu savunan Mann, küreselleşmenin yekpare bir süreç olmadığını, toplumlardaki ideolojik, ekonomik, askeri ve siyasal iktidarın dünyanın dört bir yanındaki uzantılarından müteşekkil birden fazla küreselleşme sürecinin mevcut olduğunu, kendine has akıcı üslubuyla ortaya koyuyor.
Michael Mann'ın, toplumları saran iktidar ilişkileri ağının dört tarihsel kaynağının izlerini sürdüğü İktidarın Tarihi serisinin 3. cildi, dünyanın yangın yerine döndüğü, iki dünya savaşının yaşandığı 1914 ile 1945 yılları arasındaki döneme odaklanıyor. Tarihte dönüm noktalarından birini temsil eden bu zaman diliminin ilk iki ciltte ele aldığı dönemlerden kökten farklı olmadığını, dingin bir denizin ortasında kargaşa içindeki bir ada gibi görülmemesi gerektiğini ileri süren Mann, bu doğrultuda on dokuzuncu yüzyılda küresel imparatorlukların ortaya çıkışını; kapitalizm, ulus devletler ve küresel imparatorluklar arasındaki karşılıklı ilişkileri; Batı ile dünyanın geri kalanı arasında meydana gelen büyük bölünmeyi; kapitalizm, sosyalizm ve faşizm arasındaki amansız mücadeleyi ve Büyük Buhran başta olmak üzere kapitalizmin ve Batı uygarlığının yinelenen krizlerini mercek altına alıyor. Bu dönemin krizlerinin, modern Batı uygarlığının yapısal eğilimlerinin zirveye varışının belirtileri olduğuna dikkat çeken ve bütün bu süreçte küreselleşmenin seyir halinde olduğunu savunan Mann, küreselleşmenin yekpare bir süreç olmadığını, toplumlardaki ideolojik, ekonomik, askeri ve siyasal iktidarın dünyanın dört bir yanındaki uzantılarından müteşekkil birden fazla küreselleşme sürecinin mevcut olduğunu, kendine has akıcı üslubuyla ortaya koyuyor.