Ebû Hanîfe'nin Sünnet anlayışı, geçmişten bu yana güncelliğini koruyan bir konudur. Günümüzde Ebû Hanîfe'nin Sünnet anlayışı denilince, Hanefî usûlüne dair yazılan son dönem usûl kitaplarındaki açıklamalar akla gelmektedir. Bu eserlerde yer alan ve çoğunlukla tahrîç ürünü olan usûlî prensipler genelde Ebû Hanîfe'ye aitmiş gibi algılanmaktadır. Ancak bunun, ilmî açıdan ne derece doğru olduğu son derece tartışmaya açık bir husustur. Bu çalışmada genel olarak yerleşik Hanefî usûlünde sunulan Sünnet telakkisiyle erken dönem Hanefî kaynaklarında yer alan sünnete dair usûlî bilgiler mukayese edilmiş ve yerleşik usûldeki Sünnet anlayışının Ebû Hanîfe'ye nisbet edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Sistematik dönem Hanefî kaynaklarına göre, ahad haberler Kur'an'ın umumî ve hususî ifadelerini beyan edemez, fakih olmayan raviden aktarılan kıyasa aykırı haberler ve genel konulara ilişkin ahad hadisler kabul edilemez. Ancak ilk dönem Hanefî kaynakları incelendiğinde bu anlayışın Ebû Hanîfe'ye ait olmadığı ve bunun İsa b. Ebân gibi daha sonraki Hanefî usulcülerin formülasyonuna dayandığı anlaşılmaktadır. Ebû Hanîfe'ye doğrudan öğrencilik yapan Ebu Yûsuf ve İmam Muhammed gibi müçtehidlerin aktarımına göre, Ebû Hanîfe de cumhur gibi Sünnet'e dayanarak Kur'an'daki umumî ve hususî ifadeleri açıklayıp, Sünneti meşhur-âhâd ayrımı yapmadan esas almıştır. Tahâvî, Maturîdî, Dehlevî ve Keşmîrî gibi alimlerin aktarım ve açıklamaları da mevcut Hanefî usulündeki genel yaklaşımın Ebû Hanîfe'ye nisbet edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu alimlerin temsil ettiği usul anlayışı, Hanefî usûlü tarihinde yerleşik usûlden farklı ve Ebû Hanîfe'nin içtihadlarıyla daha uyumlu bir usulî bir çizgiyi kanıtlamaktadır. Ancak zamanla bu yaklaşım gölgede kalmış, bunun yerine sistematik yönü ağır basan, ve daha rahat öğretilebilen İsa b. Ebân, Cessâs ve Debûsî çizgisi öne çıkmıştır.
Ebû Hanîfe'nin Sünnet anlayışı, geçmişten bu yana güncelliğini koruyan bir konudur. Günümüzde Ebû Hanîfe'nin Sünnet anlayışı denilince, Hanefî usûlüne dair yazılan son dönem usûl kitaplarındaki açıklamalar akla gelmektedir. Bu eserlerde yer alan ve çoğunlukla tahrîç ürünü olan usûlî prensipler genelde Ebû Hanîfe'ye aitmiş gibi algılanmaktadır. Ancak bunun, ilmî açıdan ne derece doğru olduğu son derece tartışmaya açık bir husustur. Bu çalışmada genel olarak yerleşik Hanefî usûlünde sunulan Sünnet telakkisiyle erken dönem Hanefî kaynaklarında yer alan sünnete dair usûlî bilgiler mukayese edilmiş ve yerleşik usûldeki Sünnet anlayışının Ebû Hanîfe'ye nisbet edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Sistematik dönem Hanefî kaynaklarına göre, ahad haberler Kur'an'ın umumî ve hususî ifadelerini beyan edemez, fakih olmayan raviden aktarılan kıyasa aykırı haberler ve genel konulara ilişkin ahad hadisler kabul edilemez. Ancak ilk dönem Hanefî kaynakları incelendiğinde bu anlayışın Ebû Hanîfe'ye ait olmadığı ve bunun İsa b. Ebân gibi daha sonraki Hanefî usulcülerin formülasyonuna dayandığı anlaşılmaktadır. Ebû Hanîfe'ye doğrudan öğrencilik yapan Ebu Yûsuf ve İmam Muhammed gibi müçtehidlerin aktarımına göre, Ebû Hanîfe de cumhur gibi Sünnet'e dayanarak Kur'an'daki umumî ve hususî ifadeleri açıklayıp, Sünneti meşhur-âhâd ayrımı yapmadan esas almıştır. Tahâvî, Maturîdî, Dehlevî ve Keşmîrî gibi alimlerin aktarım ve açıklamaları da mevcut Hanefî usulündeki genel yaklaşımın Ebû Hanîfe'ye nisbet edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu alimlerin temsil ettiği usul anlayışı, Hanefî usûlü tarihinde yerleşik usûlden farklı ve Ebû Hanîfe'nin içtihadlarıyla daha uyumlu bir usulî bir çizgiyi kanıtlamaktadır. Ancak zamanla bu yaklaşım gölgede kalmış, bunun yerine sistematik yönü ağır basan, ve daha rahat öğretilebilen İsa b. Ebân, Cessâs ve Debûsî çizgisi öne çıkmıştır.