İslâm düşünce tarihinde Müslümanlar arasında ilk büyük ayrılık hareketini başlatan Hâricîlerin ortaya attığı ilk Kelâm problemi, büyük günah sahibinin kâfir kabul edilmesi (tekfir) ve bu kimse tövbe etmeden ölürse Cehennem'de sonsuz olarak/ebedî kalacağı iddiasıdır. Hâricî guruplarının kendi görüşleri dışındaki herkesi tekfir ederek Cehennemlik ilan etmesinin yankıları o dönemin büyük kentlerinden Kûfe, Basra, Medine ve Şam başta olmak üzere bir çok yerde Müslümanlar arasında hararetle tartışılıyordu. Bu konuda birbirinden farklı siyâsal ve dinsel argumanlar kullanılması, yeni düşünce ekollerinin ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu arada "imâmet sorunu" yüzünden yani Müslümanların başına kimin geçmesi gerektiğine dair tartışmalar nedeniyle Müslümanlar arasında çok erken dönemde ortaya çıkan iki iç savaş (Cemel ve Sıffîn), bunun ardından da Hâricîlerle yapılan savaşlar, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi ve Abdullah b. Zübeyr'in isyanının Mekke'de bastırılması sırasında yaşanan acı olaylarda binlerce Müslüman ölmüş; kan ve göz yaşları adeta sele dönmüştü. İşte Müslümanlar arasında insanın kaderi ve irâde özgürlüğü sorunu da bu acı olaylar sırasında ve akabinde gündeme gelmiş ve sorgulanmaya başlamıştı. Böyle durumlarda Müslümanların teolojik olarak konuyu öncelikle kendi aralarında tartışmalarından daha tabii ne olabilirdi? Dolayısıyla ortada sanki hiçbir sorun yokmuş da kader problemi Müslümanlara dışarıdan girmiştir gibi peşin bir yargıya varmak, Müslümanlar arasında bütün bu olup bitenleri görmezden gelmek değil de nedir? Bu ilk teolojik problemlerin yanısıra, aslında bütün bunların arka planında yer alan "Müslüman topluma/devlete yöneticinin (imâmın/halifenin) kim olması gerektiği" gibi konular da guruplar arasındaki görüş ayrılıklarını derinleştiriyor ve her gurup da kendi siyâsal görüşüyle bağlantılı olarak kendi akâidini oluşturuyordu. İşte o dönemdeki bu tartışmaların merkezinde iki önemli İslâm bilgini vardır: Birisi Sünnîliğin Ehl-i Re'y diye bilinen kolunun en önemli temsilcisi İmâm A'zâm Ebû Hanîfe Nu'mân b. Sâbit, diğeri Mu'tezile hareketinin kurucusu kabul edilen Vâsıl b. Atâ el-Ğazzâl.
İslâm düşünce tarihinde Müslümanlar arasında ilk büyük ayrılık hareketini başlatan Hâricîlerin ortaya attığı ilk Kelâm problemi, büyük günah sahibinin kâfir kabul edilmesi (tekfir) ve bu kimse tövbe etmeden ölürse Cehennem'de sonsuz olarak/ebedî kalacağı iddiasıdır. Hâricî guruplarının kendi görüşleri dışındaki herkesi tekfir ederek Cehennemlik ilan etmesinin yankıları o dönemin büyük kentlerinden Kûfe, Basra, Medine ve Şam başta olmak üzere bir çok yerde Müslümanlar arasında hararetle tartışılıyordu. Bu konuda birbirinden farklı siyâsal ve dinsel argumanlar kullanılması, yeni düşünce ekollerinin ortaya çıkmasına neden oluyordu. Bu arada "imâmet sorunu" yüzünden yani Müslümanların başına kimin geçmesi gerektiğine dair tartışmalar nedeniyle Müslümanlar arasında çok erken dönemde ortaya çıkan iki iç savaş (Cemel ve Sıffîn), bunun ardından da Hâricîlerle yapılan savaşlar, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi ve Abdullah b. Zübeyr'in isyanının Mekke'de bastırılması sırasında yaşanan acı olaylarda binlerce Müslüman ölmüş; kan ve göz yaşları adeta sele dönmüştü. İşte Müslümanlar arasında insanın kaderi ve irâde özgürlüğü sorunu da bu acı olaylar sırasında ve akabinde gündeme gelmiş ve sorgulanmaya başlamıştı. Böyle durumlarda Müslümanların teolojik olarak konuyu öncelikle kendi aralarında tartışmalarından daha tabii ne olabilirdi? Dolayısıyla ortada sanki hiçbir sorun yokmuş da kader problemi Müslümanlara dışarıdan girmiştir gibi peşin bir yargıya varmak, Müslümanlar arasında bütün bu olup bitenleri görmezden gelmek değil de nedir? Bu ilk teolojik problemlerin yanısıra, aslında bütün bunların arka planında yer alan "Müslüman topluma/devlete yöneticinin (imâmın/halifenin) kim olması gerektiği" gibi konular da guruplar arasındaki görüş ayrılıklarını derinleştiriyor ve her gurup da kendi siyâsal görüşüyle bağlantılı olarak kendi akâidini oluşturuyordu. İşte o dönemdeki bu tartışmaların merkezinde iki önemli İslâm bilgini vardır: Birisi Sünnîliğin Ehl-i Re'y diye bilinen kolunun en önemli temsilcisi İmâm A'zâm Ebû Hanîfe Nu'mân b. Sâbit, diğeri Mu'tezile hareketinin kurucusu kabul edilen Vâsıl b. Atâ el-Ğazzâl.