Yaratılış gereği, bir toplum içinde yaşama eğilim ve mecburiyetinde olan insan gibi, onun bu hayatı düzenlemeye yönelik iradesinin siyasi boyut kazanmış şekli olan devletler de, birbirleriyle ilişki kurmadan, hatta bugün için, devlet toplulukları halinde teşkilatlanmadan yaşayamazlar.Bu ilişkiler aslında ticari, ilmi, kültürel değişimler, dini etkileşimler, savaş ve göç gibi etkenler dolayısıyla insan ve toplum psikolojisinin birer gerçeğidir. Bu yüzdendir ki, tarihin ilk dönemlerinden itibaren devletler arasında diplomatik, ekonomik, kültürel ve askeri ilişkiler olagelmiş anlaşmalar imzalanmış, abluka, ambargo ve nihayet savaş gibi hasmane davranışlar görülmüştür.Gerçekten de, yalnızca devletlerarası ilişkilerin zorunlu kıldığı bazı kurumlardan ibaret basit bir düzen olarak değil de, bütün kurumları ile oluşmuş, bağlayıcı hükümlere sahip ve bazı müeyyidelere de kavuşmuş bir hukuk düzeni olarak ele alınırsa, devletler hukukunun tarihini İslam hukukunun teşekkül ve tedviniyle başlatmak gerekmektedir.Devler hukuku tarihinde İslam'ın yeri ve önemi konusunda bizim burada dikkat çekmek istediğimiz husus, Batılı bu ilk müelliflerin, İslam düşüncesinin Endülüs ve Sicilya üzerinden Batıya uzun yıllar ışık tuttuğu bölgeler olan İspanya ve İtalya'dan çıkmış olmasıdır. Üstelik Batılı devletler hukukunun en büyük kurucu üstadı olan Hugo Grotius'un bu alandaki birikim ve yetişmesini, İstanbul'da sürgün hayatı yaşarken inceledeği İslam hukuk kaynaklarına borçlu olduğu bilinmektedir. Daha sonra yetişen T. Aquinas, Sato ve Bifendrof gibiler de yine İslam kültüründen etkilenen müelliflerdir.
Yaratılış gereği, bir toplum içinde yaşama eğilim ve mecburiyetinde olan insan gibi, onun bu hayatı düzenlemeye yönelik iradesinin siyasi boyut kazanmış şekli olan devletler de, birbirleriyle ilişki kurmadan, hatta bugün için, devlet toplulukları halinde teşkilatlanmadan yaşayamazlar.Bu ilişkiler aslında ticari, ilmi, kültürel değişimler, dini etkileşimler, savaş ve göç gibi etkenler dolayısıyla insan ve toplum psikolojisinin birer gerçeğidir. Bu yüzdendir ki, tarihin ilk dönemlerinden itibaren devletler arasında diplomatik, ekonomik, kültürel ve askeri ilişkiler olagelmiş anlaşmalar imzalanmış, abluka, ambargo ve nihayet savaş gibi hasmane davranışlar görülmüştür.Gerçekten de, yalnızca devletlerarası ilişkilerin zorunlu kıldığı bazı kurumlardan ibaret basit bir düzen olarak değil de, bütün kurumları ile oluşmuş, bağlayıcı hükümlere sahip ve bazı müeyyidelere de kavuşmuş bir hukuk düzeni olarak ele alınırsa, devletler hukukunun tarihini İslam hukukunun teşekkül ve tedviniyle başlatmak gerekmektedir.Devler hukuku tarihinde İslam'ın yeri ve önemi konusunda bizim burada dikkat çekmek istediğimiz husus, Batılı bu ilk müelliflerin, İslam düşüncesinin Endülüs ve Sicilya üzerinden Batıya uzun yıllar ışık tuttuğu bölgeler olan İspanya ve İtalya'dan çıkmış olmasıdır. Üstelik Batılı devletler hukukunun en büyük kurucu üstadı olan Hugo Grotius'un bu alandaki birikim ve yetişmesini, İstanbul'da sürgün hayatı yaşarken inceledeği İslam hukuk kaynaklarına borçlu olduğu bilinmektedir. Daha sonra yetişen T. Aquinas, Sato ve Bifendrof gibiler de yine İslam kültüründen etkilenen müelliflerdir.