Rüyalarda göze, maddeye ve ışığa ihtiyaç duyulmadığı, görülen şeyler basiret ve ruhun idrakiyle sezildiği içindir ki onlar çok defa insana, tasavvur edemeyeceği kadar güzel ve geniş şeyler de anlatabilirler. Bir tek rüya ile dün, bugün ve yarına dair kitaplara sığmayacak kadar geniş malumatın verildiği hiç de az değildir.
Görüldüğü şekilde gerçekleşen ve tevile ihtiyacı olsa da bir mesaf içeren rüyaya "rüya-yı sadıka" ya da "rüya-yı saliha" adı verilir. Hazreti Aişe (r.anha), ilk dönemde Resul-i Ekrem Efendimiz'in gördüğü bütün rüyaların sabah aydınlığı gibi apaçık olduğunu haber verir. Efendimiz (s.a.s.) "Nübüvetten ümmete yalnız mübeşşirat kalmıştır." buyurmuş, "Mübeşşirat nedir, ya Resulallah?" diye sorulduğunda, "Salih rüyalardır." cevabını vermişlerdir.
Rüya ile ilgi olarak Allah Resulü (sallallahu eliyhi ve sellem) ayrıca şöyle buyururlar:
"Zaman yaklaşınca, mü'minin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. doğrusu mü'minin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür."
"En sadık rüya seher vakitlerinde görülen rüyadır."
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de zaman zaman rüya tabir etmiştir. Bir defasında Ümmül'l-Ala rüyasında vefat eden Osman ibn-i Maz'un'u gördüğünü ve akan bir çeşmesi olduğunu söylemiştir. Allah Resulü bu rüyayı "Bu onun amelidir, onun için akıyor." diyerek yorumlamıştır.
Rüyaları ve hadiseleri tevil meselesi bir nevi uzmanlık alanıdır; herkes o işe kalkışmamalıdır. Kur'an'ın mevzuyla alakalı ayetlerini ve hadis-i şeriflerin bu konudaki şerhlerini bilmeyen, misal alemine dair bazı hakikatlerden haberdar olmayan kimselerin tevillerde bulunmaları ve hele onlara bazı hükümler bina etmeleri katiyen doğru değildir.
Rüyalarda göze, maddeye ve ışığa ihtiyaç duyulmadığı, görülen şeyler basiret ve ruhun idrakiyle sezildiği içindir ki onlar çok defa insana, tasavvur edemeyeceği kadar güzel ve geniş şeyler de anlatabilirler. Bir tek rüya ile dün, bugün ve yarına dair kitaplara sığmayacak kadar geniş malumatın verildiği hiç de az değildir.
Görüldüğü şekilde gerçekleşen ve tevile ihtiyacı olsa da bir mesaf içeren rüyaya "rüya-yı sadıka" ya da "rüya-yı saliha" adı verilir. Hazreti Aişe (r.anha), ilk dönemde Resul-i Ekrem Efendimiz'in gördüğü bütün rüyaların sabah aydınlığı gibi apaçık olduğunu haber verir. Efendimiz (s.a.s.) "Nübüvetten ümmete yalnız mübeşşirat kalmıştır." buyurmuş, "Mübeşşirat nedir, ya Resulallah?" diye sorulduğunda, "Salih rüyalardır." cevabını vermişlerdir.
Rüya ile ilgi olarak Allah Resulü (sallallahu eliyhi ve sellem) ayrıca şöyle buyururlar:
"Zaman yaklaşınca, mü'minin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. doğrusu mü'minin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür."
"En sadık rüya seher vakitlerinde görülen rüyadır."
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de zaman zaman rüya tabir etmiştir. Bir defasında Ümmül'l-Ala rüyasında vefat eden Osman ibn-i Maz'un'u gördüğünü ve akan bir çeşmesi olduğunu söylemiştir. Allah Resulü bu rüyayı "Bu onun amelidir, onun için akıyor." diyerek yorumlamıştır.
Rüyaları ve hadiseleri tevil meselesi bir nevi uzmanlık alanıdır; herkes o işe kalkışmamalıdır. Kur'an'ın mevzuyla alakalı ayetlerini ve hadis-i şeriflerin bu konudaki şerhlerini bilmeyen, misal alemine dair bazı hakikatlerden haberdar olmayan kimselerin tevillerde bulunmaları ve hele onlara bazı hükümler bina etmeleri katiyen doğru değildir.