1839 yılında Paris'te fotoğrafın icat edilmesi kültür ve sanat alanında önemli bir başlangıcı müjdeler. Aynı yıl İstanbul'da, genç sultan Abdülmecid Avrupa model alınarak tasarlanan reformların art arda gerçekleşeceği bir dönemi başlatır. İstanbul, Fotoğrafçılar, Sultanlar işte bu yıllardan 20. yüzyıl başına kadar olan dönemde fotoğrafçılar, sultanlar ve Osmanlı payitahtı arasındaki ilişkileri gözler önüne seriyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk fotoğraflarını çekmek, Doğu'yu yeniden keşfetmek ve büyüleyici bir başşehrin yitip giden görüntüsünü kalıcılaştırmak için “Büyük Seyahat”e (Grand Tour) çıkıp Doğu'ya giden romantik aristokratların, aydın, yazar ve şairlerin izini sürüyor.
Catherine Pinguet bu eşsiz macerayı, Kargopulo'nun, Sebah'ın ve Abdullah Biraderler'in yönetimindeki büyük fotoğraf stüdyolarının altın çağına ait öncü çalışmalar eşliğinde anlatıyor. Pierre de Gigord'un bu fotoğrafçıların nadide fotoğraflarından oluşan koleksiyonundan seçilmiş 150 örneğin yer aldığı çalışma, 19. yüzyıl İstanbul'unun atmosferini olağanüstü bir ayrıntı zenginliği ve etkileyicilikle sunuyor. Aynı zamanda okuyucuyu, Batı ile Doğu arasında kültürel bir ortak yaşamın sağlandığı bir coğrafya ve zamanda, hem fotoğraf sanatı hem de iktidarın görünürlüğü üzerine tarihsel bir tefekküre davet ediyor.
1839 yılında Paris'te fotoğrafın icat edilmesi kültür ve sanat alanında önemli bir başlangıcı müjdeler. Aynı yıl İstanbul'da, genç sultan Abdülmecid Avrupa model alınarak tasarlanan reformların art arda gerçekleşeceği bir dönemi başlatır. İstanbul, Fotoğrafçılar, Sultanlar işte bu yıllardan 20. yüzyıl başına kadar olan dönemde fotoğrafçılar, sultanlar ve Osmanlı payitahtı arasındaki ilişkileri gözler önüne seriyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk fotoğraflarını çekmek, Doğu'yu yeniden keşfetmek ve büyüleyici bir başşehrin yitip giden görüntüsünü kalıcılaştırmak için “Büyük Seyahat”e (Grand Tour) çıkıp Doğu'ya giden romantik aristokratların, aydın, yazar ve şairlerin izini sürüyor.
Catherine Pinguet bu eşsiz macerayı, Kargopulo'nun, Sebah'ın ve Abdullah Biraderler'in yönetimindeki büyük fotoğraf stüdyolarının altın çağına ait öncü çalışmalar eşliğinde anlatıyor. Pierre de Gigord'un bu fotoğrafçıların nadide fotoğraflarından oluşan koleksiyonundan seçilmiş 150 örneğin yer aldığı çalışma, 19. yüzyıl İstanbul'unun atmosferini olağanüstü bir ayrıntı zenginliği ve etkileyicilikle sunuyor. Aynı zamanda okuyucuyu, Batı ile Doğu arasında kültürel bir ortak yaşamın sağlandığı bir coğrafya ve zamanda, hem fotoğraf sanatı hem de iktidarın görünürlüğü üzerine tarihsel bir tefekküre davet ediyor.