İkinci El
İnsanoğlu tarih boyunca “adalet” aradı. Adaletli bir toplumsal-siyasal düzen uğruna zalimlere karşı direndi, devrimler yaptı. Bu süreçte de, uğrunda bunca savaşım verilen adaletin ne olduğunu açıklamak için hukukçular, düşünürler, filozoflar görüşler öne sürdüler. Ama “Adalet nedir?” sorusuna bugüne değin üzerinde anlaşılmış kavramsal bir tanıma ulaşılmış değil. Çoğunlukla adaletin üzerinde anlaşılan tek yönü, toplumdan topluma, toplum içindeki sınıf ve katmanlara göre, dahası zamana bağlı olarak değişken içerikli bir kavram olması...
Prof. Dr. Çetin Yetkin, adaletin bu değişkenliğinin dünyada ve Türkiye'de bu konuda yazılardan örnekler vererek açıklarken, bir yandan da gerçekte “adalet” diye bir şey olup olmadığını sorguluyor.
Yetkin'in bu kapsamlı çalışması, adaletin sınıfsal bir kavram olduğu, adaletin ancak hukukta ve yasalarda aranabileceği, ne var ki yasaları koyanların da egemen sınıftan başkası olmadığı için de kavramın içeriğinin bu sınıfa göre biçimlendiğini, bu gerçek gözardı edilecek olursa adalet arayışlarının boş bir çaba olacağını ortaya koyuyor. Yetkin'e göre, sınıflı toplumlarda adalet yalnızca bir düştür. Kitapta ayrıca emperyalizmin, küreselleşmenin, sosyal demokrasinin, uluslararası düzenin adaleti nasıl bir aldatmacaya dönüştürdüğü de ortaya konulmuş bulunuyor.
Yetkin diyor ki, “İnsanlar, yıllarca tutuklu kaldıktan sonra bir yanlışlık oldu denilerek serbest bırakıldıklarında ‘Yaşasın adalet!' demekten vazgeçmelidirler. Çünkü adalet hiç olmadı ve olmayacaktır da. Yeter ki sınıfsız toplum ideali küresel düzeyde bir gün gerçekleşsin. Çünkü o zaman adalete zaten gereksinim duyulmayacaktır!”
İkinci El
İnsanoğlu tarih boyunca “adalet” aradı. Adaletli bir toplumsal-siyasal düzen uğruna zalimlere karşı direndi, devrimler yaptı. Bu süreçte de, uğrunda bunca savaşım verilen adaletin ne olduğunu açıklamak için hukukçular, düşünürler, filozoflar görüşler öne sürdüler. Ama “Adalet nedir?” sorusuna bugüne değin üzerinde anlaşılmış kavramsal bir tanıma ulaşılmış değil. Çoğunlukla adaletin üzerinde anlaşılan tek yönü, toplumdan topluma, toplum içindeki sınıf ve katmanlara göre, dahası zamana bağlı olarak değişken içerikli bir kavram olması...
Prof. Dr. Çetin Yetkin, adaletin bu değişkenliğinin dünyada ve Türkiye'de bu konuda yazılardan örnekler vererek açıklarken, bir yandan da gerçekte “adalet” diye bir şey olup olmadığını sorguluyor.
Yetkin'in bu kapsamlı çalışması, adaletin sınıfsal bir kavram olduğu, adaletin ancak hukukta ve yasalarda aranabileceği, ne var ki yasaları koyanların da egemen sınıftan başkası olmadığı için de kavramın içeriğinin bu sınıfa göre biçimlendiğini, bu gerçek gözardı edilecek olursa adalet arayışlarının boş bir çaba olacağını ortaya koyuyor. Yetkin'e göre, sınıflı toplumlarda adalet yalnızca bir düştür. Kitapta ayrıca emperyalizmin, küreselleşmenin, sosyal demokrasinin, uluslararası düzenin adaleti nasıl bir aldatmacaya dönüştürdüğü de ortaya konulmuş bulunuyor.
Yetkin diyor ki, “İnsanlar, yıllarca tutuklu kaldıktan sonra bir yanlışlık oldu denilerek serbest bırakıldıklarında ‘Yaşasın adalet!' demekten vazgeçmelidirler. Çünkü adalet hiç olmadı ve olmayacaktır da. Yeter ki sınıfsız toplum ideali küresel düzeyde bir gün gerçekleşsin. Çünkü o zaman adalete zaten gereksinim duyulmayacaktır!”