İbn Arabi'nin retoriğindeki incelikleri keşfetmiş modern bir yorumcu olarak James Morris, manevi aklın bütünüyle tedrici olan entelektüel ve ruhani inkişafını mümkün olduğu kadar İbnü'l-Arabi'nin kendi kelime, kavram ve genel kontekstiyle olduğu gibi okura nakletmeyi tercih etmiştir. Bu itibarla, Fütuhat'tan uzun iktibaslar üzerine inşa edilmiş olan eser, İbnü'l-Arabi'nin, insanın bizzat kendi gerçekliği ve kâinattaki yansıması hakkında farklı bir şuur oluşturan emsalsiz üslûbunu modern okurlara takdim eder ve onları bizzat İbnü'l-Arabi'nin kendi dünyasına götürmeyi hedefler. Ancak bizzat müellifin de ifade ettiği üzere, seçmeci ve belirli noktalara odaklanmayı gerektiren bu tarz yaklaşımların, ekberi külliyata deruhte edilmiş olan “fütuhatı” bizzat kendi orijinal formlarında bilfiil keşfetme ve bütüncül olarak okumanın hayli kompleks sürecini zorunlu olarak basitleştireceği de dikkatlerden kaçmaz.
Eser baştan sona, tasavvur edilebilir her bir sûretin ve bütünüyle sonsuz ilahi “ayetlerin” ya da yaratılışı meydana getiren ve yine asla tekrar etmeyen sonsuz tecellîlerin beşeri tecrübe boyutundaki mahalli olarak kalp, yani ruhanileşmiş, gerçekliğini bütünüyle tahakkuk ettirmiş insan-ı kâmilin kalbi etrafında dönüp dolaşır. Burada söz konusu olan kalp, sadece biyolojik olarak hayatî bir öneme sahip olan beşeri bir organ olmayıp Allah ile insan arasında bir buluşma zeminini ifade eden ve dînî/derûnî olduğu kadar tecrübî ve epistemolojik olarak da dinamik işleyişi olan rûhânî bir yetidir. Dolayısıyla kalpten bahsedilirken aynı zamanda onun tefekkür, rûhânî tekâmül, gerçek benliğin keşfedilmesi ve Allah'ın yakînen tanınması noktasındaki önemine vurgu yapılmaktadır.
Ruhani hayata ilişkin olarak Şeyhü'l-Ekber tarafından takdim edilen devasa mirasın ve ekberi külliyata deruhte edilen varoluşsal hakikatlerin evrenselliğini ve çağdaş dünyaya tatbik edilebilirliğini açıkça gösteren bu kapsamlı çalışma, kutsal boyutunu yitirerek neredeyse bütünüyle sekülerleşen modern insanı, başlangıçtan beri var olan saf, bâkir tabiatıyla, bir diğer ifadeyle ezelde ilahi olanla ahitleşen fıtratıyla yüzleşmeye ve “kalp” vasıtasıyla kutsalla buluşup bütünleşmeye davet etmektedir. Böylelikle de eser, modern insanı, “ilahi gerçekliğin” günlük hayatındaki mevcûdiyetinin ve yansımalarının farkına varmaya zorlamaktadır.
İbn Arabi'nin retoriğindeki incelikleri keşfetmiş modern bir yorumcu olarak James Morris, manevi aklın bütünüyle tedrici olan entelektüel ve ruhani inkişafını mümkün olduğu kadar İbnü'l-Arabi'nin kendi kelime, kavram ve genel kontekstiyle olduğu gibi okura nakletmeyi tercih etmiştir. Bu itibarla, Fütuhat'tan uzun iktibaslar üzerine inşa edilmiş olan eser, İbnü'l-Arabi'nin, insanın bizzat kendi gerçekliği ve kâinattaki yansıması hakkında farklı bir şuur oluşturan emsalsiz üslûbunu modern okurlara takdim eder ve onları bizzat İbnü'l-Arabi'nin kendi dünyasına götürmeyi hedefler. Ancak bizzat müellifin de ifade ettiği üzere, seçmeci ve belirli noktalara odaklanmayı gerektiren bu tarz yaklaşımların, ekberi külliyata deruhte edilmiş olan “fütuhatı” bizzat kendi orijinal formlarında bilfiil keşfetme ve bütüncül olarak okumanın hayli kompleks sürecini zorunlu olarak basitleştireceği de dikkatlerden kaçmaz.
Eser baştan sona, tasavvur edilebilir her bir sûretin ve bütünüyle sonsuz ilahi “ayetlerin” ya da yaratılışı meydana getiren ve yine asla tekrar etmeyen sonsuz tecellîlerin beşeri tecrübe boyutundaki mahalli olarak kalp, yani ruhanileşmiş, gerçekliğini bütünüyle tahakkuk ettirmiş insan-ı kâmilin kalbi etrafında dönüp dolaşır. Burada söz konusu olan kalp, sadece biyolojik olarak hayatî bir öneme sahip olan beşeri bir organ olmayıp Allah ile insan arasında bir buluşma zeminini ifade eden ve dînî/derûnî olduğu kadar tecrübî ve epistemolojik olarak da dinamik işleyişi olan rûhânî bir yetidir. Dolayısıyla kalpten bahsedilirken aynı zamanda onun tefekkür, rûhânî tekâmül, gerçek benliğin keşfedilmesi ve Allah'ın yakînen tanınması noktasındaki önemine vurgu yapılmaktadır.
Ruhani hayata ilişkin olarak Şeyhü'l-Ekber tarafından takdim edilen devasa mirasın ve ekberi külliyata deruhte edilen varoluşsal hakikatlerin evrenselliğini ve çağdaş dünyaya tatbik edilebilirliğini açıkça gösteren bu kapsamlı çalışma, kutsal boyutunu yitirerek neredeyse bütünüyle sekülerleşen modern insanı, başlangıçtan beri var olan saf, bâkir tabiatıyla, bir diğer ifadeyle ezelde ilahi olanla ahitleşen fıtratıyla yüzleşmeye ve “kalp” vasıtasıyla kutsalla buluşup bütünleşmeye davet etmektedir. Böylelikle de eser, modern insanı, “ilahi gerçekliğin” günlük hayatındaki mevcûdiyetinin ve yansımalarının farkına varmaya zorlamaktadır.