Belki de asıl sorun birine ait olamamak değildir.
Asıl sorun nereye ait olduğunu bilememektir.
Tüm bu arayışlar, savruluşlar, yanılışlar belki de sadece bundandır…
Şöyle güneşli bir günde kot tulumunla görmek istiyorum ben seni. Paçaların kıvrık, tek omzun düşük. Kahverengi terliklerin, ceplerinde ellerin, makyajsız suratın, musmutlu gözlerin, beyaz bisiklet yaka tişörtün ve dağınık saçlarınla.
Bana yeni bir hikaye lazım işte anla.
Yeni, bambaşka bir hikaye...
Kalp Manevraları, kendisini çevreleyen kalıplara sığamayan bir ruhun, kendini tanıma ve kendine sığma çabasının bir ürünü.
Mert Şer'in hayatında önemli bir dönüm noktası olan Viyana günleri ve devamında yaşadığı iç hesaplaşmalar, başından geçen olaylar ve aşka dair tecrübelerden arta kalanlar, çok genç yaşta deneyimlediği yalnızlık ve farkındalıkla örülü yaşamı ve tüm bunların deneme ve günlükler aracılığıyla dışa vurduğu ruhsal yansımalar, dört ana bölümden oluşan kitabın içten atmosferini oluşturuyor.
Sıkışmışlık hissinin yakamızı bırakmadığı, sığamamak duygusunun yanımızdan ayrılmadığı bir hayatta yaşadıklarımızın “manevra” olarak nitelendirilmesi ise, bizden bir kalemin bakış açısındaki zenginlikle açıklanabilir sadece.
Ve bütün bu manevralardan sonra ne mi olur?
“Sonra bir çift kanat çıkar belki sırtından. Kanatır, acıtır belki ama çabuk iyileşir. Her zaman aynı durağan manzaraya baktığın pencerenden bu sefer uçar gidersin o en çok olmak istediğin yerlere…”
Belki de asıl sorun birine ait olamamak değildir.
Asıl sorun nereye ait olduğunu bilememektir.
Tüm bu arayışlar, savruluşlar, yanılışlar belki de sadece bundandır…
Şöyle güneşli bir günde kot tulumunla görmek istiyorum ben seni. Paçaların kıvrık, tek omzun düşük. Kahverengi terliklerin, ceplerinde ellerin, makyajsız suratın, musmutlu gözlerin, beyaz bisiklet yaka tişörtün ve dağınık saçlarınla.
Bana yeni bir hikaye lazım işte anla.
Yeni, bambaşka bir hikaye...
Kalp Manevraları, kendisini çevreleyen kalıplara sığamayan bir ruhun, kendini tanıma ve kendine sığma çabasının bir ürünü.
Mert Şer'in hayatında önemli bir dönüm noktası olan Viyana günleri ve devamında yaşadığı iç hesaplaşmalar, başından geçen olaylar ve aşka dair tecrübelerden arta kalanlar, çok genç yaşta deneyimlediği yalnızlık ve farkındalıkla örülü yaşamı ve tüm bunların deneme ve günlükler aracılığıyla dışa vurduğu ruhsal yansımalar, dört ana bölümden oluşan kitabın içten atmosferini oluşturuyor.
Sıkışmışlık hissinin yakamızı bırakmadığı, sığamamak duygusunun yanımızdan ayrılmadığı bir hayatta yaşadıklarımızın “manevra” olarak nitelendirilmesi ise, bizden bir kalemin bakış açısındaki zenginlikle açıklanabilir sadece.
Ve bütün bu manevralardan sonra ne mi olur?
“Sonra bir çift kanat çıkar belki sırtından. Kanatır, acıtır belki ama çabuk iyileşir. Her zaman aynı durağan manzaraya baktığın pencerenden bu sefer uçar gidersin o en çok olmak istediğin yerlere…”