12 Eylül 1980 darbesini takip eden yıllarda binlerce insan tutuklanarak, başta Mamak, Metris ve Diyarbakır olmak üzere tüm Türkiye'de bu amaçla yeniden düzenlenen cezaevlerine kapatıldı. Kapatılan insanlar hapsedilerek cezalandırılmakla kalmadılar; düşüncelerinden, inançlarından vazgeçmeleri için ağır işkencelere maruz bırakıldılar, öldürüldüler, sakatlandılar ve teşhir edilerek günah keçileri haline sokuldular. İçeridekilere yapılanlar, dışarıdakileri kontrol etmek için son derece kullanışlı bir araç oluşturuyordu. 80'lerin Türkiyesi'ne başka bir yolla kabul ettirilemeyecek siyasi ve sosyal değişiklikler, sendikasızlaşma, hak ihlalleri, her tür muhalefetin bastırılması, bu yolla hayata geçirildi.
Askeri bir düzenin hâkim olduğu bu cezaevlerinde yaşananlar dünya literatürüne geçecek kara bir arşiv oluşturuyor. Araştırmacı Ali Yılmaz, iktidarın cezaevlerinde ürettiği ve uyguladığı "kapatma, yıldırma, yeniden şekillendirme ve imha" politikalarını ve disiplin tekniklerini tek tek ele alırken, cezaevlerinde işlenen suçların –cezaevi idarelerinin "keyfi, münferit ve akıldışı" gibi görünen uygulamalarının– aslında ne denli organize, sistematik ve bilinçli bir yönetselliğin parçası olduğunu ortaya koyuyor. Geniş bir arşiv taramasından ve bizzat birinci ağızdan tanıklıkların dökümünden oluşan Kara Arşiv, bu çapta bir insanlık suçunun ancak darbeci generaller, yargı, sermaye ve dönemin medyası arasındaki bir mutabakatla hayata geçirilebileceğini gösteriyor.
Okuması zor bir kitap bu. Ne var ki, toplumun bütün gözeneklerinde yıllardır süren huzursuzluk ve şiddet, bu dönemin Türkiye'ye armağan ettiği kanlı mirastan başka bir şey değil. Bu mirastan kurtulmanın onu bilmek, tanımak ve yüzleşmekten başka yolu yok.
12 Eylül 1980 darbesini takip eden yıllarda binlerce insan tutuklanarak, başta Mamak, Metris ve Diyarbakır olmak üzere tüm Türkiye'de bu amaçla yeniden düzenlenen cezaevlerine kapatıldı. Kapatılan insanlar hapsedilerek cezalandırılmakla kalmadılar; düşüncelerinden, inançlarından vazgeçmeleri için ağır işkencelere maruz bırakıldılar, öldürüldüler, sakatlandılar ve teşhir edilerek günah keçileri haline sokuldular. İçeridekilere yapılanlar, dışarıdakileri kontrol etmek için son derece kullanışlı bir araç oluşturuyordu. 80'lerin Türkiyesi'ne başka bir yolla kabul ettirilemeyecek siyasi ve sosyal değişiklikler, sendikasızlaşma, hak ihlalleri, her tür muhalefetin bastırılması, bu yolla hayata geçirildi.
Askeri bir düzenin hâkim olduğu bu cezaevlerinde yaşananlar dünya literatürüne geçecek kara bir arşiv oluşturuyor. Araştırmacı Ali Yılmaz, iktidarın cezaevlerinde ürettiği ve uyguladığı "kapatma, yıldırma, yeniden şekillendirme ve imha" politikalarını ve disiplin tekniklerini tek tek ele alırken, cezaevlerinde işlenen suçların –cezaevi idarelerinin "keyfi, münferit ve akıldışı" gibi görünen uygulamalarının– aslında ne denli organize, sistematik ve bilinçli bir yönetselliğin parçası olduğunu ortaya koyuyor. Geniş bir arşiv taramasından ve bizzat birinci ağızdan tanıklıkların dökümünden oluşan Kara Arşiv, bu çapta bir insanlık suçunun ancak darbeci generaller, yargı, sermaye ve dönemin medyası arasındaki bir mutabakatla hayata geçirilebileceğini gösteriyor.
Okuması zor bir kitap bu. Ne var ki, toplumun bütün gözeneklerinde yıllardır süren huzursuzluk ve şiddet, bu dönemin Türkiye'ye armağan ettiği kanlı mirastan başka bir şey değil. Bu mirastan kurtulmanın onu bilmek, tanımak ve yüzleşmekten başka yolu yok.