Bir yolculuğa çıktığınızda, aynı anda içinizde de bir yolculuk başlar; her iki yolculuğa ait görüntüler birbirine karışır, birbirini çoğaltır ve çoğunlukla da çatışırlar. İçinizde ve dışınızda eşzamanlı gelişen yolculuklar beraberinde sorgulamayı getirir, yaşanmış ve yaşanması olası her şey şüpheli hale gellir, sorgulanmaya başlar. Kardaki Ayak İzleri'nin yolcusu Murat da ölüm döşeğinde onu bekleyen babasını son bir kez görebilmek, ilk ve son defa ''Seni seviyorumbaba!'' diyebilmek için karla kaplı yolda ilerlerken, geçmişe, babasıyla çatışmalar ve anlaşmazlıklarla geçen çocukluk ve gençlık yıllarına ait görüntülerle hesaplaşmaya başlar. Yaşamındaki her şey bir soru işaretine dönüşür, geçmişe ve şimdiye ait ayak izleri birbirine karışır ve yolculuğun sonunda değişmiş bir insan olarak bambaşka bir yolda ilerlemeye devam eder.
Bu yolculukta Murat'a ve onun karmaşık yaşamına eşlik ederken, siz de kendinizi, çevrenizdeki insanlarla ilişkilerinizi, yaşadığınız mekanı sorgulamaya başlayacak, geçmişin bazen aydınlık, bazen karanlık koridorlarında kendi ayak izlerinizin peşine düşeceksiniz. Son sayfaya ulaştığınızda ise, sizin yolculuğunuzun nerede ve nasıl son bulacağını sizden başka kimse bilemez.
İnsanlar anlaşılması en zor yaratıklar, öyle görünüyor ki akıl dedikleri şey onları doğallıklarından, gerçek tabiatlarından uzaklaştırarak tanınmaz hale getiriyor, bin yıl yaşayan birisi bile, ölüm dçşeğinde celladını beklerken dahi asla ''insanı tanıdım'' diyemiyor, sadece aynaya yansıyan kendi ikiyüzlü, makyajlı görüntüsünü, yine dilin aldatıcı gücünden faydalanarak betimliyor, gerisi yalanın karanlık gölgesinde görünmez oluyor.
Karlı yolda kaplumbağa hızıyla Beyşehir'e doğru y ol alırken, ihtiyar yoldaşım yolun başlangıcına göre daha sakin ve huzurlu görünüyor, özellikle anlattığı aşk hikayesinden sonra değişmiş görünüyor. ''İstersen hiç dokunma tenine, bir kadınlar bir hikayen olduğu zaman artık aynı adam değilsindir, onların dokunuşarı, nefesleri büyülüdür, seni değiştirmek için sana bakmaları yeter'' demişti...
Bir yolculuğa çıktığınızda, aynı anda içinizde de bir yolculuk başlar; her iki yolculuğa ait görüntüler birbirine karışır, birbirini çoğaltır ve çoğunlukla da çatışırlar. İçinizde ve dışınızda eşzamanlı gelişen yolculuklar beraberinde sorgulamayı getirir, yaşanmış ve yaşanması olası her şey şüpheli hale gellir, sorgulanmaya başlar. Kardaki Ayak İzleri'nin yolcusu Murat da ölüm döşeğinde onu bekleyen babasını son bir kez görebilmek, ilk ve son defa ''Seni seviyorumbaba!'' diyebilmek için karla kaplı yolda ilerlerken, geçmişe, babasıyla çatışmalar ve anlaşmazlıklarla geçen çocukluk ve gençlık yıllarına ait görüntülerle hesaplaşmaya başlar. Yaşamındaki her şey bir soru işaretine dönüşür, geçmişe ve şimdiye ait ayak izleri birbirine karışır ve yolculuğun sonunda değişmiş bir insan olarak bambaşka bir yolda ilerlemeye devam eder.
Bu yolculukta Murat'a ve onun karmaşık yaşamına eşlik ederken, siz de kendinizi, çevrenizdeki insanlarla ilişkilerinizi, yaşadığınız mekanı sorgulamaya başlayacak, geçmişin bazen aydınlık, bazen karanlık koridorlarında kendi ayak izlerinizin peşine düşeceksiniz. Son sayfaya ulaştığınızda ise, sizin yolculuğunuzun nerede ve nasıl son bulacağını sizden başka kimse bilemez.
İnsanlar anlaşılması en zor yaratıklar, öyle görünüyor ki akıl dedikleri şey onları doğallıklarından, gerçek tabiatlarından uzaklaştırarak tanınmaz hale getiriyor, bin yıl yaşayan birisi bile, ölüm dçşeğinde celladını beklerken dahi asla ''insanı tanıdım'' diyemiyor, sadece aynaya yansıyan kendi ikiyüzlü, makyajlı görüntüsünü, yine dilin aldatıcı gücünden faydalanarak betimliyor, gerisi yalanın karanlık gölgesinde görünmez oluyor.
Karlı yolda kaplumbağa hızıyla Beyşehir'e doğru y ol alırken, ihtiyar yoldaşım yolun başlangıcına göre daha sakin ve huzurlu görünüyor, özellikle anlattığı aşk hikayesinden sonra değişmiş görünüyor. ''İstersen hiç dokunma tenine, bir kadınlar bir hikayen olduğu zaman artık aynı adam değilsindir, onların dokunuşarı, nefesleri büyülüdür, seni değiştirmek için sana bakmaları yeter'' demişti...