Kadıköy'de yalnız gezen bir bulut.
Serhat Çelikel, öykücülüğümüze yeni tatlar getirdiği Pencere'nin ardından ilk romanı Karlar Altında Körler Ülkesi ile okurunu köşkleriyle, bahçeleriyle, neşeyle denize girilen kıyılarıyla, kış günlerinde kurt indiği rivayetleri dolaşan yukarı mahalleleriyle 1930'ların Kadıköyü'ne götürüyor. Kültürde, sanatta ve yaşam tarzında çağdaşlaşma çabalarının arttığı bu dönemde kırılgan fakat kararlı bir genç yazar bir yandan rüşdünü ispat etme peşinde bir yandan da aşkına karşılık bulma derdindedir. Ancak basiretsizliği onu hiç ummadığı yerlere sürükleyecektir.
“Sonra, tavandaki desenler, perdeden süzülen ışık, az önce uğultuymuş gibi gelen sesler, berbat kokulu ilaçlar ve şuruplar, ağzımdaki demir tadı, yatağın yumuşaklığı; hepsi, beni oradan oraya sürükleyen, birbirine karışmış bir bulamaç halinden çıktılar ve nizamlı intizamlı birer münebbih, hakiki olduğu kadar sıkıcı olan bu aleme ait birer işarete dönüştüler. Gözlerimi açtım.”
Kadıköy'de yalnız gezen bir bulut.
Serhat Çelikel, öykücülüğümüze yeni tatlar getirdiği Pencere'nin ardından ilk romanı Karlar Altında Körler Ülkesi ile okurunu köşkleriyle, bahçeleriyle, neşeyle denize girilen kıyılarıyla, kış günlerinde kurt indiği rivayetleri dolaşan yukarı mahalleleriyle 1930'ların Kadıköyü'ne götürüyor. Kültürde, sanatta ve yaşam tarzında çağdaşlaşma çabalarının arttığı bu dönemde kırılgan fakat kararlı bir genç yazar bir yandan rüşdünü ispat etme peşinde bir yandan da aşkına karşılık bulma derdindedir. Ancak basiretsizliği onu hiç ummadığı yerlere sürükleyecektir.
“Sonra, tavandaki desenler, perdeden süzülen ışık, az önce uğultuymuş gibi gelen sesler, berbat kokulu ilaçlar ve şuruplar, ağzımdaki demir tadı, yatağın yumuşaklığı; hepsi, beni oradan oraya sürükleyen, birbirine karışmış bir bulamaç halinden çıktılar ve nizamlı intizamlı birer münebbih, hakiki olduğu kadar sıkıcı olan bu aleme ait birer işarete dönüştüler. Gözlerimi açtım.”