“Kervansaray'' bugün, tam anlamıyla bir antimanifesto olarak karşımızdadır. Picabia, sistemin yokluğunda, tüm diyalektiğin, kendince oyunları ve sınırlamalarıyla, kendisi tarafından tecrübe edildiği bir yaşama sanatı ortaya koyuyor. Breton'un dogmatik kesinliğine, kendi özgürlüğünün teyidi olan yola getirilemez bir serbestlikle karşı çıkıyor. ‘'Kervansaray'', zafere yürüyen sürrealizme karşı dadaizmin yahut en azından Francis Picabia'nın şeref mücadelesidir; dediğim dedik, başına buyruk, uzlaşılması imkânsız, özüne hiçbir unsurun karışmasına müsaade etmeyen Picabia'nın...”
Picabia, kendi hayatından izler taşıyan romanı Kervansaray'ı, Sürrealizm Manifestosu'nun yayımlandığı 1924'te yazdı. Picabia'nın kaleme aldığı tek roman olan Kervansaray, Avangardların girdabına yakalanmış bir çağı iğneleyici ve alaycı bir üslupla resmeden bir dizi tabloyu andırır. Bu tablolarda kimler yoktur ki Picabia'nın taşlarına hedef olmayan? Duchamps, Picasso, Breton, Eluard, Desnos, Vitrac, Aragon, Ernst, Cendrars, Cocteau ve başkaları...
Luc-Henri Mercié'nin Giriş yazısından;
Kervansaray'ın maziye uzanan öyküsü, benim için, 1971 Temmuzunda, Cannes'da, Germaine Everling'in evinde başlıyor. Bir araya gelmiş, Picabia'nın mektuplarını, bir kitap halinde yayımlamak amacıyla derlemeye karar vermiştik. Germaine, müthiş bir şevkle, Picabia'nın arşivindeki belgeleri düzenlemeye gönüllü oldu; elli yıl boyunca rastgele ortalığa saçılmış, şömizlerin arasına girmiş, dosyalara konulmuş, karton kutulara istiflenmiş bir yığın kâğıt. Araştırmalarımız sürerken, farklı dosyalarda dağılmış halde bulunan, zamanla hafifçe sararmış, mor mürekkeple daktilo edilmiş beyaz kâğıtlar dikkatimi çekti. Nedenini sorgulamadan bu kâğıtları bir kenara ayırdım. Yavaş yavaş, sayfa sayfa, biraz da mucize eseri, Kervansaray hayat bulmaya, şekil kazanmaya işte böyle başladı. Yeniden bir araya getirilen metin, el yazısıyla yazılmış, 1'den 140'a kadar düzenli olarak numaralanmış sayfalardan oluşuyordu. Yalnızca 14., 15., 26. ve 27. sayfalar bulunamadı. İlk yirmi dokuz sayfasında, Picabia'nın bizzat eklediği ya da üzerini çizdiği bölümler bulunan metin, otuzuncu sayfasından sonuna kadar Germaine Everling tarafından gözden geçirildi ve düzeltildi. Kapak sayfasında şöyle yazıyordu: “Francis Picabia, Kervansaray, Louis Aragon'un önsözü ve yazarın Man Ray imzalı portresiyle, 1924.
“Kervansaray'' bugün, tam anlamıyla bir antimanifesto olarak karşımızdadır. Picabia, sistemin yokluğunda, tüm diyalektiğin, kendince oyunları ve sınırlamalarıyla, kendisi tarafından tecrübe edildiği bir yaşama sanatı ortaya koyuyor. Breton'un dogmatik kesinliğine, kendi özgürlüğünün teyidi olan yola getirilemez bir serbestlikle karşı çıkıyor. ‘'Kervansaray'', zafere yürüyen sürrealizme karşı dadaizmin yahut en azından Francis Picabia'nın şeref mücadelesidir; dediğim dedik, başına buyruk, uzlaşılması imkânsız, özüne hiçbir unsurun karışmasına müsaade etmeyen Picabia'nın...”
Picabia, kendi hayatından izler taşıyan romanı Kervansaray'ı, Sürrealizm Manifestosu'nun yayımlandığı 1924'te yazdı. Picabia'nın kaleme aldığı tek roman olan Kervansaray, Avangardların girdabına yakalanmış bir çağı iğneleyici ve alaycı bir üslupla resmeden bir dizi tabloyu andırır. Bu tablolarda kimler yoktur ki Picabia'nın taşlarına hedef olmayan? Duchamps, Picasso, Breton, Eluard, Desnos, Vitrac, Aragon, Ernst, Cendrars, Cocteau ve başkaları...
Luc-Henri Mercié'nin Giriş yazısından;
Kervansaray'ın maziye uzanan öyküsü, benim için, 1971 Temmuzunda, Cannes'da, Germaine Everling'in evinde başlıyor. Bir araya gelmiş, Picabia'nın mektuplarını, bir kitap halinde yayımlamak amacıyla derlemeye karar vermiştik. Germaine, müthiş bir şevkle, Picabia'nın arşivindeki belgeleri düzenlemeye gönüllü oldu; elli yıl boyunca rastgele ortalığa saçılmış, şömizlerin arasına girmiş, dosyalara konulmuş, karton kutulara istiflenmiş bir yığın kâğıt. Araştırmalarımız sürerken, farklı dosyalarda dağılmış halde bulunan, zamanla hafifçe sararmış, mor mürekkeple daktilo edilmiş beyaz kâğıtlar dikkatimi çekti. Nedenini sorgulamadan bu kâğıtları bir kenara ayırdım. Yavaş yavaş, sayfa sayfa, biraz da mucize eseri, Kervansaray hayat bulmaya, şekil kazanmaya işte böyle başladı. Yeniden bir araya getirilen metin, el yazısıyla yazılmış, 1'den 140'a kadar düzenli olarak numaralanmış sayfalardan oluşuyordu. Yalnızca 14., 15., 26. ve 27. sayfalar bulunamadı. İlk yirmi dokuz sayfasında, Picabia'nın bizzat eklediği ya da üzerini çizdiği bölümler bulunan metin, otuzuncu sayfasından sonuna kadar Germaine Everling tarafından gözden geçirildi ve düzeltildi. Kapak sayfasında şöyle yazıyordu: “Francis Picabia, Kervansaray, Louis Aragon'un önsözü ve yazarın Man Ray imzalı portresiyle, 1924.