En son silah seslerini askerdeki atış talimleri sırasında bu kadar yakından duymuştum. Bu kulak çınlatan gürültülü patlamaları yeniden işitebileceğim hiç aklıma gelmezdi. İnsanlara ait olmadığı sürece kan ve iç organları görmeye, kanın kesif kokusunu solumaya işim gereği alışkın biri olsam da bugüne dek hep yaralı ya da ölmek üzere olan hayvanların tedavilerinin yapıldığı küçük ameliyathane odasında üç insan öldü. İkisi burada, odanın içerisinde, diğeri de hemen kapının dışında akvaryumların önünde yatıyor. Sağ duvardaki rafın bitimindeki demir taburenin üzerinde açılan kafasından beyni duvardaki fayanslara sıçramış halde oturan ölü beden, bir zamanlar uzaktan tanıdığım biri. Bir kadın. Yerde yatan diğer ikisi ise, hiç tanımak, bulaşmak istemeyeceğim türden pis adamlar. Buradan sağ salim çıkmayı başarırsam, hiçbirinin ruhu için yas tutmayacağım. Hapçılar, torbacılar, uyuşturucu satıcıları, eroin bağımlıları, yolunu şaşırmış üniversite öğrencileri, uyuşturucu alacak parayı bulmak için vücudunu satan kadınlar, polisler, şiddet, cinayet ve intikam... Duyguların en safı, en karanlığı ve en acıma bilmezi olan intikam, mağdurun zalim, zalimin mağdurla yer değiştirmesine neden oluyor. Her şeyin kirlendiği, insanların çürüdüğü, adilik ve bayağılığın egemen olduğu bu dünyada insan hayatlarının hiç bir değeri yok. Herkesin silahla ve kötülükle donandığı Kirli, Paslı, Bozuk'da bütün karakterler kendilerini bekleyen vahşi sona doğru frene basmadan yol alıyor... Alican Ökmen, ilk romanı Kirli, Paslı, Bozuk'da yeraltının dibe vurmuş insanlarının suça batmış hayatlarını, polisiye kurgusunun gerilimini sinemasal anlatımın araçlarını da kullanarak tırmandıran hızlı, tempolu ve sert bir dille aktarıyor okura. Hikayenin karakterlerinin kaderlerinden kurtulmak hiç değilse malum sonu geciktirmek için çırpınışlarında ise dramatik bir arka planda aşina olduğumuz insani duygulara dokunuyor. Türk romanında yeterince işlenmemiş yeraltı dünyasına keskin bir bakış atan roman okurun yüzünde adeta bir tokat gibi patlıyor.
En son silah seslerini askerdeki atış talimleri sırasında bu kadar yakından duymuştum. Bu kulak çınlatan gürültülü patlamaları yeniden işitebileceğim hiç aklıma gelmezdi. İnsanlara ait olmadığı sürece kan ve iç organları görmeye, kanın kesif kokusunu solumaya işim gereği alışkın biri olsam da bugüne dek hep yaralı ya da ölmek üzere olan hayvanların tedavilerinin yapıldığı küçük ameliyathane odasında üç insan öldü. İkisi burada, odanın içerisinde, diğeri de hemen kapının dışında akvaryumların önünde yatıyor. Sağ duvardaki rafın bitimindeki demir taburenin üzerinde açılan kafasından beyni duvardaki fayanslara sıçramış halde oturan ölü beden, bir zamanlar uzaktan tanıdığım biri. Bir kadın. Yerde yatan diğer ikisi ise, hiç tanımak, bulaşmak istemeyeceğim türden pis adamlar. Buradan sağ salim çıkmayı başarırsam, hiçbirinin ruhu için yas tutmayacağım. Hapçılar, torbacılar, uyuşturucu satıcıları, eroin bağımlıları, yolunu şaşırmış üniversite öğrencileri, uyuşturucu alacak parayı bulmak için vücudunu satan kadınlar, polisler, şiddet, cinayet ve intikam... Duyguların en safı, en karanlığı ve en acıma bilmezi olan intikam, mağdurun zalim, zalimin mağdurla yer değiştirmesine neden oluyor. Her şeyin kirlendiği, insanların çürüdüğü, adilik ve bayağılığın egemen olduğu bu dünyada insan hayatlarının hiç bir değeri yok. Herkesin silahla ve kötülükle donandığı Kirli, Paslı, Bozuk'da bütün karakterler kendilerini bekleyen vahşi sona doğru frene basmadan yol alıyor... Alican Ökmen, ilk romanı Kirli, Paslı, Bozuk'da yeraltının dibe vurmuş insanlarının suça batmış hayatlarını, polisiye kurgusunun gerilimini sinemasal anlatımın araçlarını da kullanarak tırmandıran hızlı, tempolu ve sert bir dille aktarıyor okura. Hikayenin karakterlerinin kaderlerinden kurtulmak hiç değilse malum sonu geciktirmek için çırpınışlarında ise dramatik bir arka planda aşina olduğumuz insani duygulara dokunuyor. Türk romanında yeterince işlenmemiş yeraltı dünyasına keskin bir bakış atan roman okurun yüzünde adeta bir tokat gibi patlıyor.