Orhan Duru, “Türkçe hikâye”nin kaynaklarına tutkun bir yazarımızdı. 1979 yılında, kutsal kitaplarla geleneksel halk anlatılarında peygamber kıssalarının aldığı biçimlerin ve aktarıldığı Türkçenin günümüz öykücülüğüne esinler getireceği inancıyla, bu güldesteyi hazırlamış, yine bir başka öykücümüz Cihat Burak ona desenlerle eşlik etmişti. “Hep duyup da adını koyamadığımız kaynağı burada bir ucundan yakalıyoruz. Yaradan, yaratı, yaratılış, yaratıklar, yedikat yeryüzü ve gökyüzü, devinen yıldızlar, insanın ortaya çıkışı, yalvaçlar, Babil kulesi, Nemrut, Süleyman ve Belkıs, Anka ve Hüdhüd kuşları, Yedi Uyuyanlar, hepsi bir arada. Neredeyse büyülü bir kurgu evrenindeyiz.”
Orhan Duru, “Türkçe hikâye”nin kaynaklarına tutkun bir yazarımızdı. 1979 yılında, kutsal kitaplarla geleneksel halk anlatılarında peygamber kıssalarının aldığı biçimlerin ve aktarıldığı Türkçenin günümüz öykücülüğüne esinler getireceği inancıyla, bu güldesteyi hazırlamış, yine bir başka öykücümüz Cihat Burak ona desenlerle eşlik etmişti. “Hep duyup da adını koyamadığımız kaynağı burada bir ucundan yakalıyoruz. Yaradan, yaratı, yaratılış, yaratıklar, yedikat yeryüzü ve gökyüzü, devinen yıldızlar, insanın ortaya çıkışı, yalvaçlar, Babil kulesi, Nemrut, Süleyman ve Belkıs, Anka ve Hüdhüd kuşları, Yedi Uyuyanlar, hepsi bir arada. Neredeyse büyülü bir kurgu evrenindeyiz.”