"Ama tüm bu çeviriler arasında, hiç kuşku yok ki, Mustafa Suphi’nin yarım kalmış çevirisi ile Şefik Hüsnü’nün Komünist Beyannamesi adıyla yayımlanmış çevirisi, Türkiye solu açısından tarihsel bir önem ve anlam taşıyor. Kısa bir süre önce, Sosyal İnsan Yayıncılık, “yazılışından 160, Türkçede yayımlanışından 85 yıl sonra, yazanlara ve çevirenlere saygı olarak” bu iki çeviriyi bir arada yayımladı.
Yayınevi, Şefik Hüsnü’nün metninin aslına dokunmadan, yalnızca daha okunabilir olması amacıyla sadeleştirmeler yapmış. Yeni harflere aktarılan özgün metin daha anlaşılır kılınmaya çalışılmış. Ek olarak verilen Mustafa Suphi’nin çevirisine ise hiç dokunulmamış. Kitabın girişine de, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1968 Ağustosunda Türk Solu dergisinde yayımlanmış olan “Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat Üzerine” başlıklı anma yazısı alınmış.
Şefik Hüsnü, Komünist Beyannamesi çevirisinin başına düştüğü “Birkaç Söz”de, “Memleketimizde birbirini takip eden kişisel yönetimler, her konuda olduğu gibi, fikir alanında da diğer milletlerden geri kalmamıza sebep olmuşlardı,” diyor. “İnsanlığın fikirsel evriminin önemli bir aşamasını kaydeden bu kıymetli eserin, ancak bugün yazıldığından yitmiş beş yıl sonra- dilimize çevrilmesi ve Türk aydınlarına ve işçi sınıfına sunulabilmesi bugüne kadar içinde yaşadığımız acıklı durumu gösteren etkili bir örnektir…”
Yalnızca Komünist Manifesto gibi bir siyasal başyapıtın değil, Dante’nin İlâhî Komedya’sı, Cervantes’in Don Quijote’si gibi yazınsal başyapıtların da eksiksiz Türkçe çevirileriyle ancak yakın zamanlarda yayımlanabildiğini düşündüğümüzde, Şefik Hüsnü’ye hak vermemek, evrensel kültürün ne denli yabancısı olduğumuzu görmemek olanaksız.
Şefik Hüsnü ve Mustafa Suphi’nin çevirileri, bence, yalnız siyasal tarihimizin değil, çeviri tarihimizin de değerli belgeleri. Mustafa Suphi, Manifesto’nun ünlü açılış tümcelerini, “Bir hayalet, komünizm hayaleti Avrupa’yı büyülemiştir. İhtiyar Avrupa’nın bütün iktidar makamları, Papa ve Çar, Metternich ve Guizot, Fransız radikalleri, Almanya polisleri, bu hayaleti kuşatıp sıkıştırmak için bir mukaddes ehl-i Salip tertibiyle ittihat ettiler” diye çevirmiş. Şefik Hüsnü çevirisi ise, bu elimizdeki basım için biraz yenilenmiş de olsa, Mustafa Suphi çevirisine çok yakın: “Bir hayalet, komünizm hayaleti bütün Avrupa’yı dolaşmaktadır. İhtiyar Avrupa’nın bütün iktidar makamları, Papa ve Çar, Meternih ve Gizo, Fransız radikalleri, Almanya polisleri bu hayaleti kuşatıp sıkıştırmak için bir kutsal haçlı seferi tertibi ile birlik oldular.”
Manifesto’nun bir başka ünlü bölümüne bakıyorum. Mustafa Suphi’nin Türkçesi şöyle: “Bugüne kadar insan cemiyetinin tarihi, sınıfların kavgalarının tarihidir. Serbest insan ve esir, havas ile avam, asil ve memlûk, usta ve çırak, bir kelimeyle: ezenler ve ezilenler nihayet bulmaz bir münazaada birbirine karşı göğüs gererek bazen elaltından, bazen açıktan açığa fasılasız bir mücadeleyi devam ettirdiler. Bu mücadele bazen bütün cemiyetin inkılâbî bir tarzda karma-karışık olmasıyla, bazen de karşı karşıya gelen iki sınıfın mahvıyle neticelenirdi…” Şefik Hüsnü’nün bu bölümdeki çevirisi ise, “Bugüne kadar bütün insan topluluklarının tarihi, sınıfların kavgaları tarihidir,” diye başlıyor ve, “Bu mücadele her seferinde bütün toplumun devrimci bir tarzda karmakarışık olmasıyla veya karşı karşıya gelen iki sınıfın mahvıyla sonuçlanırdı” diye bitiyor.
Manifesto’nun son cümlesi
Kuşkusuz, yazınsal bir metin değil, ama siyasal bir metin iki çevirmen tarafından çok farklı biçimlerde çevrilemez. Ama gene de Şefik Hüsnü ve Mustafa Suphi çevirileri arasında göz ardı edilemeyecek bir yakınlık söz konusu. Şefik Hüsnü, Mustafa Suphi’nin yarım kalmış çevirisinden yararlanmış mıydı? Bilmiyorum. Belki de, Mustafa Suphi’ye bir saygı gösterisi olarak onun çevirisinden yararlanmayı seçmiş, geri kalanını da kendi başına tamamlamıştı. Eğer böyleyse, ortaya handiyse ortak bir Mustafa Suphi-Şefik Hüsnü çevirisinin çıktığı söylenebilir mi?
Manifesto’nun o dillere destan son tümcelerini Mustafa Suphi çevirseydi nasıl çevirirdi? Çeviremeden öldürüldüğü için bilmiyoruz. Ama Şefik Hüsnü şöyle Türkçeleştirmiş: “Komünistler, fikirlerini ve tasavvurlarını saklamayı kendilerine yakıştırmazlar. Açıkça ilan ederler ki amaçları ancak ve ancak geleneksel bütün sosyal düzenin şiddetle devrilmesiyle gerçekleşecektir. Bir komünist devrimi ihtimali karşısında titremek hakim sınıflara düşer. Bu işte zincirlerinden başka, proleterlerin kayıp edecek bir şeyleri yoktur ve bu yolla bütün bir dünya kazanmış olacaklardır. Bütün dünya işçileri birleşiniz!”
Sosyal İnsan Yayıncılık, Komünist Manifesto’nun yayımlanışının 160. yılında Türkiye komünist hareketinin bu iki önderinin çevirilerini yayımlamakla anlamlı bir hizmeti yerine getiriyor. Ama bir başka hizmet daha geliyor aklıma. Şefik Hüsnü’nün çevirisinden bu yana Türkiye’de yayımlanan tüm Komünist Manifesto çevirilerinin toplatıldığı, çevirmenlerinin, yayıncılarının mahkûm edildiği biliniyor. Tüm bu çeviriler, iddianameleri, savunmaları ve gerekçeli kararlarıyla bir araya getirilip tek bir kitapta toplansa, ortaya gerek yakın hukuk tarihimiz, gerek Türkiye solunun yakın geçmişi açısından çok değerli bir belge çıkmaz mı?”
Celal Üster
"Ama tüm bu çeviriler arasında, hiç kuşku yok ki, Mustafa Suphi’nin yarım kalmış çevirisi ile Şefik Hüsnü’nün Komünist Beyannamesi adıyla yayımlanmış çevirisi, Türkiye solu açısından tarihsel bir önem ve anlam taşıyor. Kısa bir süre önce, Sosyal İnsan Yayıncılık, “yazılışından 160, Türkçede yayımlanışından 85 yıl sonra, yazanlara ve çevirenlere saygı olarak” bu iki çeviriyi bir arada yayımladı.
Yayınevi, Şefik Hüsnü’nün metninin aslına dokunmadan, yalnızca daha okunabilir olması amacıyla sadeleştirmeler yapmış. Yeni harflere aktarılan özgün metin daha anlaşılır kılınmaya çalışılmış. Ek olarak verilen Mustafa Suphi’nin çevirisine ise hiç dokunulmamış. Kitabın girişine de, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1968 Ağustosunda Türk Solu dergisinde yayımlanmış olan “Şefik Hüsnü ve Reşat Fuat Üzerine” başlıklı anma yazısı alınmış.
Şefik Hüsnü, Komünist Beyannamesi çevirisinin başına düştüğü “Birkaç Söz”de, “Memleketimizde birbirini takip eden kişisel yönetimler, her konuda olduğu gibi, fikir alanında da diğer milletlerden geri kalmamıza sebep olmuşlardı,” diyor. “İnsanlığın fikirsel evriminin önemli bir aşamasını kaydeden bu kıymetli eserin, ancak bugün yazıldığından yitmiş beş yıl sonra- dilimize çevrilmesi ve Türk aydınlarına ve işçi sınıfına sunulabilmesi bugüne kadar içinde yaşadığımız acıklı durumu gösteren etkili bir örnektir…”
Yalnızca Komünist Manifesto gibi bir siyasal başyapıtın değil, Dante’nin İlâhî Komedya’sı, Cervantes’in Don Quijote’si gibi yazınsal başyapıtların da eksiksiz Türkçe çevirileriyle ancak yakın zamanlarda yayımlanabildiğini düşündüğümüzde, Şefik Hüsnü’ye hak vermemek, evrensel kültürün ne denli yabancısı olduğumuzu görmemek olanaksız.
Şefik Hüsnü ve Mustafa Suphi’nin çevirileri, bence, yalnız siyasal tarihimizin değil, çeviri tarihimizin de değerli belgeleri. Mustafa Suphi, Manifesto’nun ünlü açılış tümcelerini, “Bir hayalet, komünizm hayaleti Avrupa’yı büyülemiştir. İhtiyar Avrupa’nın bütün iktidar makamları, Papa ve Çar, Metternich ve Guizot, Fransız radikalleri, Almanya polisleri, bu hayaleti kuşatıp sıkıştırmak için bir mukaddes ehl-i Salip tertibiyle ittihat ettiler” diye çevirmiş. Şefik Hüsnü çevirisi ise, bu elimizdeki basım için biraz yenilenmiş de olsa, Mustafa Suphi çevirisine çok yakın: “Bir hayalet, komünizm hayaleti bütün Avrupa’yı dolaşmaktadır. İhtiyar Avrupa’nın bütün iktidar makamları, Papa ve Çar, Meternih ve Gizo, Fransız radikalleri, Almanya polisleri bu hayaleti kuşatıp sıkıştırmak için bir kutsal haçlı seferi tertibi ile birlik oldular.”
Manifesto’nun bir başka ünlü bölümüne bakıyorum. Mustafa Suphi’nin Türkçesi şöyle: “Bugüne kadar insan cemiyetinin tarihi, sınıfların kavgalarının tarihidir. Serbest insan ve esir, havas ile avam, asil ve memlûk, usta ve çırak, bir kelimeyle: ezenler ve ezilenler nihayet bulmaz bir münazaada birbirine karşı göğüs gererek bazen elaltından, bazen açıktan açığa fasılasız bir mücadeleyi devam ettirdiler. Bu mücadele bazen bütün cemiyetin inkılâbî bir tarzda karma-karışık olmasıyla, bazen de karşı karşıya gelen iki sınıfın mahvıyle neticelenirdi…” Şefik Hüsnü’nün bu bölümdeki çevirisi ise, “Bugüne kadar bütün insan topluluklarının tarihi, sınıfların kavgaları tarihidir,” diye başlıyor ve, “Bu mücadele her seferinde bütün toplumun devrimci bir tarzda karmakarışık olmasıyla veya karşı karşıya gelen iki sınıfın mahvıyla sonuçlanırdı” diye bitiyor.
Manifesto’nun son cümlesi
Kuşkusuz, yazınsal bir metin değil, ama siyasal bir metin iki çevirmen tarafından çok farklı biçimlerde çevrilemez. Ama gene de Şefik Hüsnü ve Mustafa Suphi çevirileri arasında göz ardı edilemeyecek bir yakınlık söz konusu. Şefik Hüsnü, Mustafa Suphi’nin yarım kalmış çevirisinden yararlanmış mıydı? Bilmiyorum. Belki de, Mustafa Suphi’ye bir saygı gösterisi olarak onun çevirisinden yararlanmayı seçmiş, geri kalanını da kendi başına tamamlamıştı. Eğer böyleyse, ortaya handiyse ortak bir Mustafa Suphi-Şefik Hüsnü çevirisinin çıktığı söylenebilir mi?
Manifesto’nun o dillere destan son tümcelerini Mustafa Suphi çevirseydi nasıl çevirirdi? Çeviremeden öldürüldüğü için bilmiyoruz. Ama Şefik Hüsnü şöyle Türkçeleştirmiş: “Komünistler, fikirlerini ve tasavvurlarını saklamayı kendilerine yakıştırmazlar. Açıkça ilan ederler ki amaçları ancak ve ancak geleneksel bütün sosyal düzenin şiddetle devrilmesiyle gerçekleşecektir. Bir komünist devrimi ihtimali karşısında titremek hakim sınıflara düşer. Bu işte zincirlerinden başka, proleterlerin kayıp edecek bir şeyleri yoktur ve bu yolla bütün bir dünya kazanmış olacaklardır. Bütün dünya işçileri birleşiniz!”
Sosyal İnsan Yayıncılık, Komünist Manifesto’nun yayımlanışının 160. yılında Türkiye komünist hareketinin bu iki önderinin çevirilerini yayımlamakla anlamlı bir hizmeti yerine getiriyor. Ama bir başka hizmet daha geliyor aklıma. Şefik Hüsnü’nün çevirisinden bu yana Türkiye’de yayımlanan tüm Komünist Manifesto çevirilerinin toplatıldığı, çevirmenlerinin, yayıncılarının mahkûm edildiği biliniyor. Tüm bu çeviriler, iddianameleri, savunmaları ve gerekçeli kararlarıyla bir araya getirilip tek bir kitapta toplansa, ortaya gerek yakın hukuk tarihimiz, gerek Türkiye solunun yakın geçmişi açısından çok değerli bir belge çıkmaz mı?”
Celal Üster