Dışarıdayken yazımına başlanıp Kandıra 2 No'lu F Tipi cezaevinde tamamlanan roman…
Mahmut Alınak'ın Köpekler Manifestosu'ndaki Can adlı köpek, Jack London'ın Vahşetin Çağrısı'ndaki Buck adlı köpeğin kardeşi bir bakıma. Ama Can, Buck gibi kurtların arasına karışıp vahşi doğaya dönmek yerine, ona türlü acılar yaşatan düzene isyan ederek trajik olduğu kadar destansı bir serüvenin başkahramanı olarak karşımıza çıkıyor.
Mahmut Alınak, bir dövüş köpeği olarak yetiştirilen Can'ın yaşadığı serüveni anlatırken, hayatın acımasız gerçeklerinin bir ütopyaya nasıl evrileceğini de göstermiş oluyor. Bu ütopyanın izini sürerken karşımıza çıkan karakterler ve olaylar ezilenlerin neden ezildiğini, isyan ve ihanetin nasıl başlayıp geliştiğini de sorgulatıyor. Soluksuz okunacak bu roman, Can ve Zer arasındaki o tutkulu aşkı da içine alarak köpeklerin dünyasından insanların dünyasına öylesine keskin ve güçlü bir bakış ortaya koyuyor ki, bu romanı okuduktan sonra, insanlara da, köpeklere de artık farklı bir gözle bakıyor olacaksınız.
Köpek dövüşlerinde hiç yenilmez Can, ama karşısına bir gün öyle bir rakip çıkar ki, bile isteye yenilgiyi kabul eder ve onun ilk yenilgisi, başka bir dünyanın mümkün olabileceği o amansız serüvenin de başlangıcı olacaktır.
Romanın bir yerinde, vicdanını henüz yitirmemiş insanların da duyacağı şekilde köpek kardeşlerine şöyle seslenir Can: "Mutlu bir hayat için bizim bir yurda ihtiyacımız var. Başkasının yurdunda sokak köpeği olarak yaşamak onur kırıcıdır, yakışmaz bize. Biz bir lokma ekmek için tutsak olmuşuz bu sevgisiz sokaklara ve insanlara. Şerefimiz yerlerde sürünüyor. Bu şekilde onursuz yaşamak ile ölüm kıyaslansa ben ölümü tercih ederim. Bu gecenin sabahında zincirlerimizi kırıyor ve bizi bekleyen yurdumuza gidiyoruz. Bu bir macera değil, kurtuluşa çağrıdır. Yarın şafakla birlikte bu kötülük mağarası şehri terk edip kendi özgür yurdumuza gidiyoruz."
Edebiyat, aynı zamanda kurtuluşa da bir çağrıdır. Alınak'ın bu çağrısı, sessizlikle karşılanamayacak denli büyük ve güçlü. Durmayın, ses verin.
Dışarıdayken yazımına başlanıp Kandıra 2 No'lu F Tipi cezaevinde tamamlanan roman…
Mahmut Alınak'ın Köpekler Manifestosu'ndaki Can adlı köpek, Jack London'ın Vahşetin Çağrısı'ndaki Buck adlı köpeğin kardeşi bir bakıma. Ama Can, Buck gibi kurtların arasına karışıp vahşi doğaya dönmek yerine, ona türlü acılar yaşatan düzene isyan ederek trajik olduğu kadar destansı bir serüvenin başkahramanı olarak karşımıza çıkıyor.
Mahmut Alınak, bir dövüş köpeği olarak yetiştirilen Can'ın yaşadığı serüveni anlatırken, hayatın acımasız gerçeklerinin bir ütopyaya nasıl evrileceğini de göstermiş oluyor. Bu ütopyanın izini sürerken karşımıza çıkan karakterler ve olaylar ezilenlerin neden ezildiğini, isyan ve ihanetin nasıl başlayıp geliştiğini de sorgulatıyor. Soluksuz okunacak bu roman, Can ve Zer arasındaki o tutkulu aşkı da içine alarak köpeklerin dünyasından insanların dünyasına öylesine keskin ve güçlü bir bakış ortaya koyuyor ki, bu romanı okuduktan sonra, insanlara da, köpeklere de artık farklı bir gözle bakıyor olacaksınız.
Köpek dövüşlerinde hiç yenilmez Can, ama karşısına bir gün öyle bir rakip çıkar ki, bile isteye yenilgiyi kabul eder ve onun ilk yenilgisi, başka bir dünyanın mümkün olabileceği o amansız serüvenin de başlangıcı olacaktır.
Romanın bir yerinde, vicdanını henüz yitirmemiş insanların da duyacağı şekilde köpek kardeşlerine şöyle seslenir Can: "Mutlu bir hayat için bizim bir yurda ihtiyacımız var. Başkasının yurdunda sokak köpeği olarak yaşamak onur kırıcıdır, yakışmaz bize. Biz bir lokma ekmek için tutsak olmuşuz bu sevgisiz sokaklara ve insanlara. Şerefimiz yerlerde sürünüyor. Bu şekilde onursuz yaşamak ile ölüm kıyaslansa ben ölümü tercih ederim. Bu gecenin sabahında zincirlerimizi kırıyor ve bizi bekleyen yurdumuza gidiyoruz. Bu bir macera değil, kurtuluşa çağrıdır. Yarın şafakla birlikte bu kötülük mağarası şehri terk edip kendi özgür yurdumuza gidiyoruz."
Edebiyat, aynı zamanda kurtuluşa da bir çağrıdır. Alınak'ın bu çağrısı, sessizlikle karşılanamayacak denli büyük ve güçlü. Durmayın, ses verin.