Küçük Prens uykuya dalınca, onu kollarıma alarak yeniden yola koyuldum. Kalbim çarpıyordu. Sanki sırça bir hazineydi kollarımdaki. Hatta, sanki Dünya üzerinde ondan daha narin bir şey yoktu. Ay ışığında, bu solgun alına, bu kapalı gözlere, rüzgarda uçuşan o tutam tutam saçlara bakıyor ve içimden şöyle diyordum: “Bu yalnızca bir görünüş.
Asıl önemli olan gözle görülemez…” Küçük Prens, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupery tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan hikayedir.
Uzun bir süre Dünyanın en çok satan ve okunan kitaplarından biri olmuştur.
Eserde bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Küçük Prens'in gezegeninden ayrılıp yedi ayrı gezegene yaptığı gezilerinde yetişkinlerin yaşam biçimleri eleştirilir.
Küçük Prens'in gözüyle eleştirilen başlıca konular, otorite tutkusu, kendini beğenmişlik, sanatçının toplumla iletişimsizliği, umutsuzluk ve buna dayanan unutma isteği, amaçsız sahip olma tutkusu, hırs, anlamsız ve sorgusuz yerine getirilen görev duygusu, bilimin kimin için yapıldığını unutan bilim adamı ve bilim anlayışı, biçimin özden daha çok değerli görülmesidir.
Küçük Prens uykuya dalınca, onu kollarıma alarak yeniden yola koyuldum. Kalbim çarpıyordu. Sanki sırça bir hazineydi kollarımdaki. Hatta, sanki Dünya üzerinde ondan daha narin bir şey yoktu. Ay ışığında, bu solgun alına, bu kapalı gözlere, rüzgarda uçuşan o tutam tutam saçlara bakıyor ve içimden şöyle diyordum: “Bu yalnızca bir görünüş.
Asıl önemli olan gözle görülemez…” Küçük Prens, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupery tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan hikayedir.
Uzun bir süre Dünyanın en çok satan ve okunan kitaplarından biri olmuştur.
Eserde bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Küçük Prens'in gezegeninden ayrılıp yedi ayrı gezegene yaptığı gezilerinde yetişkinlerin yaşam biçimleri eleştirilir.
Küçük Prens'in gözüyle eleştirilen başlıca konular, otorite tutkusu, kendini beğenmişlik, sanatçının toplumla iletişimsizliği, umutsuzluk ve buna dayanan unutma isteği, amaçsız sahip olma tutkusu, hırs, anlamsız ve sorgusuz yerine getirilen görev duygusu, bilimin kimin için yapıldığını unutan bilim adamı ve bilim anlayışı, biçimin özden daha çok değerli görülmesidir.