İnsanın, İslami dünya görüşünde ilginç ve şaşırtıcı bir öyküsü vardır. ‘İslam'ın insanı' sadece geniş tırnakları olan, iki ayak üzerinde yürüyen ve konuşma kabiliyetine sahip dik duruşlu bir hayvan değildir.
Bu varlık, Kur'an açısından bu birkaç sözcükle tanımlanabileceğinden çok daha derin ve gizemlidir. Kur'an insan hakkında hem methiyeler düzmüş, sitayişlerde bulunmuş hem de sitem ve serzenişlerde bulunmuştur. Kur'an'ın en güzel övgüleri ve en büyük serzenişleri insan hakkındadır; onu gökyüzü, yeryüzü ve meleklerden üstün ve aynı zamanda canavar ve dört ayaklılardan daha aşağı saymıştır.
Kur'an açısından insan, hem dünyayı ram edecek ve melekleri kendi hizmetine alacak güce ve kabiliyete sahip olan hem de en sefil hale (esfel-i sâfilîne) düşebilecek bir varlıktır. Kendisi hakkında karar alması ve nihai kaderini belirlemesi gereken insanın kendisidir.
İnsanın, İslami dünya görüşünde ilginç ve şaşırtıcı bir öyküsü vardır. ‘İslam'ın insanı' sadece geniş tırnakları olan, iki ayak üzerinde yürüyen ve konuşma kabiliyetine sahip dik duruşlu bir hayvan değildir.
Bu varlık, Kur'an açısından bu birkaç sözcükle tanımlanabileceğinden çok daha derin ve gizemlidir. Kur'an insan hakkında hem methiyeler düzmüş, sitayişlerde bulunmuş hem de sitem ve serzenişlerde bulunmuştur. Kur'an'ın en güzel övgüleri ve en büyük serzenişleri insan hakkındadır; onu gökyüzü, yeryüzü ve meleklerden üstün ve aynı zamanda canavar ve dört ayaklılardan daha aşağı saymıştır.
Kur'an açısından insan, hem dünyayı ram edecek ve melekleri kendi hizmetine alacak güce ve kabiliyete sahip olan hem de en sefil hale (esfel-i sâfilîne) düşebilecek bir varlıktır. Kendisi hakkında karar alması ve nihai kaderini belirlemesi gereken insanın kendisidir.