Akira Kurosawa, ‘‘Raşomon‘‘, ‘‘Yedi Samuray‘‘, ‘‘Ran‘‘, ‘‘Kagemuşa‘‘ ve ‘‘Düşler‘‘ adlı filmleriyle 20. yüzyılın dev sinemacıları arasında eşsiz bir yere sahip olan ve kamerasını her zaman ‘insanlığın büyük serüveni‘ne çeviren nadir yönetmenlerden. Kendisinin ‘otobiyografi gibi bir şey‘ diye nitelediği bu kitabındaysa, hayatının başlıca dönüm noktalarını, onu sinemanın büyülü evrenine sokan ağabeyiyle ilişkisini, ilk ustası bildiği Yamomoto‘dan öğrendiklerini, kurbağanın ayna kaplı bir kutuya konduğunda kendi görüntüsünü değişik açılardan seyrederken hayretler içinde salgıladığı sıvının 3,721 gün bir söğüt dalıyla karıştırılarak kaynatılmasıyla elde edilen ‘harika iksir‘ kıvamında diye tanımladığı sinemasını bir masal tadında anlatıyor... İkinci Dünya Savaşı‘nı kaybedeceğini anlayan bir ulusun, toplu harakiriyle ‘Yüz Milyonun Onurlu Ölümü‘ne hazırlandığı bir ülkede büyüyüp, ‘‘Ağustos‘ta Rapsodi‘‘ gibi hümanizm başyapıtları çıkartan bir yönetmenin hikâyesi...
Akira Kurosawa, ‘‘Raşomon‘‘, ‘‘Yedi Samuray‘‘, ‘‘Ran‘‘, ‘‘Kagemuşa‘‘ ve ‘‘Düşler‘‘ adlı filmleriyle 20. yüzyılın dev sinemacıları arasında eşsiz bir yere sahip olan ve kamerasını her zaman ‘insanlığın büyük serüveni‘ne çeviren nadir yönetmenlerden. Kendisinin ‘otobiyografi gibi bir şey‘ diye nitelediği bu kitabındaysa, hayatının başlıca dönüm noktalarını, onu sinemanın büyülü evrenine sokan ağabeyiyle ilişkisini, ilk ustası bildiği Yamomoto‘dan öğrendiklerini, kurbağanın ayna kaplı bir kutuya konduğunda kendi görüntüsünü değişik açılardan seyrederken hayretler içinde salgıladığı sıvının 3,721 gün bir söğüt dalıyla karıştırılarak kaynatılmasıyla elde edilen ‘harika iksir‘ kıvamında diye tanımladığı sinemasını bir masal tadında anlatıyor... İkinci Dünya Savaşı‘nı kaybedeceğini anlayan bir ulusun, toplu harakiriyle ‘Yüz Milyonun Onurlu Ölümü‘ne hazırlandığı bir ülkede büyüyüp, ‘‘Ağustos‘ta Rapsodi‘‘ gibi hümanizm başyapıtları çıkartan bir yönetmenin hikâyesi...