Çarşı ve bedestende ticaret durmuş, bakkallarda ve attarlarda ve bezzazlardaki hiçbir mal yerinden kıpırdamaz olmuştu. Beyler, paşalar ve vükela ve vüzera haricinde kalan herkes, san'at, zanaat ve dahi ticaret erbabı işsizdi. Kalyonlar limandan çıkmıyordu. (s.9)
Sene 1730 tarihine gelmiş idi, boş laflar bir yana, mühim tespit şudur ki, nice Müslüman'ın da cebinde para kalmamış idi, ziyade zaruretleri var idi, kendilerini idareden aciz idiler, onlar da dilenecek hale gelmişlerdi. Gerçek bu mudur? Evet, gerçek tamamen budur. (s.17)
Bu caniler doğrudan Cüce Veli Paşaya bağlıydılar ve mütemadiyen pusuda duran bu baş caniden başka hiç kimse onlara hesap soramazdı. Şeytanı bile çaresiz bırakan Cüce Veli Paşaya kimsenin hükmü geçmezdi, onun her şeye kudreti yeterdi. Pis işlerle şöhret sahibi olmuş Cüce Veli Paşa, insanlarla yaşamak için yaratılmamış bir ademdi, çehresi gibi ruhu da karaydı. Allah onun şerrinden mazlum reayayı korusun. (s.52)
Atmeydanı'ndan Etmeydanı'na, İstanbul Kalesi içindeki her yer, salkım saçak dolaşan adem kaynıyordu, kum gibi çoktular. Yenikapı Kasabası'nın köylerinden gelmiş yalınayak, başıkabak, harabat erenleri gibi kullar ile ayağı nalınlı, bol yenli, kebe cübbeli, Mevlevi külahlı reayanın biraz ilerisinde Mercan Odaları'ndan fırlayıp çıkmış, eli muştalı, beli puşkalı, hepsi silahlı pabuççu bekarları; "Kafirler, zalimler kahrola, dertliler deva bula, din-i devlet, vatan-ı millet iki cihanda aziz ola, üçler, yediler, kırklar, medet ya Ali imdat ya İbrahim," diyerek gülbang-ı Muhammedi çekiyorlardı. (s.77)
Artık sözü sokaktaki kul taifesi söylüyordu, kıtlık içinde kalanlar, kıtlık içinde kalanlar ile buluşmuş idi. Sokakta kendi benzerleri ile buluşan kul taifesinin idaresi ise çok zordur, onu zapt etmek mümkün değildir. İş bilek zoruna kalınca akıl hafifler. Sokakta kimin ne yapacağını ancak Allah bilir.
Ahaliyi en yeni, en kurnaz yalanlar bile kandıramazdı artık. Mahkeme sokakta kurulmuştu, mahkemeye davete icabet etmemek olmazdı, cenk iyice kızışmış idi. (s.99)
Çarşı ve bedestende ticaret durmuş, bakkallarda ve attarlarda ve bezzazlardaki hiçbir mal yerinden kıpırdamaz olmuştu. Beyler, paşalar ve vükela ve vüzera haricinde kalan herkes, san'at, zanaat ve dahi ticaret erbabı işsizdi. Kalyonlar limandan çıkmıyordu. (s.9)
Sene 1730 tarihine gelmiş idi, boş laflar bir yana, mühim tespit şudur ki, nice Müslüman'ın da cebinde para kalmamış idi, ziyade zaruretleri var idi, kendilerini idareden aciz idiler, onlar da dilenecek hale gelmişlerdi. Gerçek bu mudur? Evet, gerçek tamamen budur. (s.17)
Bu caniler doğrudan Cüce Veli Paşaya bağlıydılar ve mütemadiyen pusuda duran bu baş caniden başka hiç kimse onlara hesap soramazdı. Şeytanı bile çaresiz bırakan Cüce Veli Paşaya kimsenin hükmü geçmezdi, onun her şeye kudreti yeterdi. Pis işlerle şöhret sahibi olmuş Cüce Veli Paşa, insanlarla yaşamak için yaratılmamış bir ademdi, çehresi gibi ruhu da karaydı. Allah onun şerrinden mazlum reayayı korusun. (s.52)
Atmeydanı'ndan Etmeydanı'na, İstanbul Kalesi içindeki her yer, salkım saçak dolaşan adem kaynıyordu, kum gibi çoktular. Yenikapı Kasabası'nın köylerinden gelmiş yalınayak, başıkabak, harabat erenleri gibi kullar ile ayağı nalınlı, bol yenli, kebe cübbeli, Mevlevi külahlı reayanın biraz ilerisinde Mercan Odaları'ndan fırlayıp çıkmış, eli muştalı, beli puşkalı, hepsi silahlı pabuççu bekarları; "Kafirler, zalimler kahrola, dertliler deva bula, din-i devlet, vatan-ı millet iki cihanda aziz ola, üçler, yediler, kırklar, medet ya Ali imdat ya İbrahim," diyerek gülbang-ı Muhammedi çekiyorlardı. (s.77)
Artık sözü sokaktaki kul taifesi söylüyordu, kıtlık içinde kalanlar, kıtlık içinde kalanlar ile buluşmuş idi. Sokakta kendi benzerleri ile buluşan kul taifesinin idaresi ise çok zordur, onu zapt etmek mümkün değildir. İş bilek zoruna kalınca akıl hafifler. Sokakta kimin ne yapacağını ancak Allah bilir.
Ahaliyi en yeni, en kurnaz yalanlar bile kandıramazdı artık. Mahkeme sokakta kurulmuştu, mahkemeye davete icabet etmemek olmazdı, cenk iyice kızışmış idi. (s.99)