".......Birden trenin camındaki ay ve yıldızı gördü. İçinde ılık ılık bir şeyler kıpırdadı...Başına, kalbine, ruhuna doğru, bütün benliğini ebediyen saran sevinç ve gurur dalgasının yayıldığını hissetti. Dışarısı karanlık ve sükunet doluydu gecenin yarısı... Bu sessizlikte, istasyona yayılan bir erkek sesi çınladı küçük çocuğun kulaklarında... "Hadi yahu kalkalım artık!" Bu kelimeler, bütün damarlarını sevgi ile titreştiren kan akışı gibi dalga dalga yerleşti. Bu sadece bir ses değildi. Hasretini çektiği, ait olduğu yerde bulunmanın, vatanında olmanın getirdiği duygusallık ve güvendi... Bir düdük sesi... Sonra trenin tiz sesi... İşte o zaman iyice anladı... Türkiye'deydiler... Trenin camında ilk defa gördüğü ay ve yıldız ve şimdiye kadar duymadığı sözcükler... Ama bizden, kendimizden bir cümle... Ayak burunlarının üzerinde kalkarak kompartımanın penceresinden baktı. Evet, burası Edirne İstasyonu'ydu... Üsküp-Edirne hattında çalışan Sırp treninden inip Edirne-İstanbul arasında çalışan Türk trenine, camlarına ay yıldız işlenmiş, kendi ülkelerinin trenine binmişlerdi...Coşkuları dinmek bilmiyor, yürekleri sevinçten uçacakmış gibi atıyordu. Bu yoğun duygularla gözlerine uyku filan girmedi. Bütün gece, bakışlarını trenin camındaki ay yıldızdan hiç ayırmadan; mutlu, umutlu gülümseyip durdular... Anavatanında olmanın huzuru ve sevinci tüm hücrelerine yayılmıştı..." 1920'de Üsküp'te doğan Hasan Tahsin Abakan'ın, sekiz yaşındayken annesiyle birlikte Türkiye'ye gelmesiyle başlayan serüveninde; hem bir öğrenci hem de bir öğretmen olarak onun bu tanıklığından yola çıkıp eğitim hayatımızın gelişimine doğru yolculuk yapacaksınız. Üsküp, Selanik, İstanbul, Kütahya, Eşkişehir ve İzmir'de 1900'lü yılların başından, günümüze kadar olan yaşanmışlıklar içinde, belki siz de bir arkadaşınıza, bir öğretmeninize, okuduğunuz okullara ya da bir anınıza rastlayacaksınız. Kim bilir?!...
".......Birden trenin camındaki ay ve yıldızı gördü. İçinde ılık ılık bir şeyler kıpırdadı...Başına, kalbine, ruhuna doğru, bütün benliğini ebediyen saran sevinç ve gurur dalgasının yayıldığını hissetti. Dışarısı karanlık ve sükunet doluydu gecenin yarısı... Bu sessizlikte, istasyona yayılan bir erkek sesi çınladı küçük çocuğun kulaklarında... "Hadi yahu kalkalım artık!" Bu kelimeler, bütün damarlarını sevgi ile titreştiren kan akışı gibi dalga dalga yerleşti. Bu sadece bir ses değildi. Hasretini çektiği, ait olduğu yerde bulunmanın, vatanında olmanın getirdiği duygusallık ve güvendi... Bir düdük sesi... Sonra trenin tiz sesi... İşte o zaman iyice anladı... Türkiye'deydiler... Trenin camında ilk defa gördüğü ay ve yıldız ve şimdiye kadar duymadığı sözcükler... Ama bizden, kendimizden bir cümle... Ayak burunlarının üzerinde kalkarak kompartımanın penceresinden baktı. Evet, burası Edirne İstasyonu'ydu... Üsküp-Edirne hattında çalışan Sırp treninden inip Edirne-İstanbul arasında çalışan Türk trenine, camlarına ay yıldız işlenmiş, kendi ülkelerinin trenine binmişlerdi...Coşkuları dinmek bilmiyor, yürekleri sevinçten uçacakmış gibi atıyordu. Bu yoğun duygularla gözlerine uyku filan girmedi. Bütün gece, bakışlarını trenin camındaki ay yıldızdan hiç ayırmadan; mutlu, umutlu gülümseyip durdular... Anavatanında olmanın huzuru ve sevinci tüm hücrelerine yayılmıştı..." 1920'de Üsküp'te doğan Hasan Tahsin Abakan'ın, sekiz yaşındayken annesiyle birlikte Türkiye'ye gelmesiyle başlayan serüveninde; hem bir öğrenci hem de bir öğretmen olarak onun bu tanıklığından yola çıkıp eğitim hayatımızın gelişimine doğru yolculuk yapacaksınız. Üsküp, Selanik, İstanbul, Kütahya, Eşkişehir ve İzmir'de 1900'lü yılların başından, günümüze kadar olan yaşanmışlıklar içinde, belki siz de bir arkadaşınıza, bir öğretmeninize, okuduğunuz okullara ya da bir anınıza rastlayacaksınız. Kim bilir?!...