Her medeniyet dille kurulur. Medeniyetin niteliği dilin niteliğinden anlaşılır. İslam medeniyeti içinde ürettiğimiz dil, irfâni bir dildir. İrfâni dilin özelliği hem zekadan hem gönülden beslenmesidir. Bu dil mânâ âlemi ile sıkı şekilde temas kuran bir özellik gösterir. Mânâ alemi ile temas kuran bir dil fâni olanın değil, bâki olanın peşine düşer. Bir anlamda idrâk hamlelerine ölümsüz bir dil rehberlik eder. Bu dille konuşan kişiler de bu dili içeren eserler de ölümsüz eserlerdir. Bu kitapta bu dili, tasavvufi süreç içerisinde en iyi kullanan ve bilen üç büyük velinin dil ve düşünce sırlarına doğru bir yolculuğa çıkacaksınız. Uyanık okuyucu onların açtığı kapıdan girmesini ve onların açtığı pencereden bakmasını bilirse bu okuma macerasından bambaşka bir göz ve idrâkle dönecektir kendi dünyasına. Bu dil, bildiğimiz kelimelerden oluşsa bile özünde sembolik be metaforik bir dildir. Dolayısıyla bu dilin temeli bir hakikat çınarı, dalları da o hakikatin parçalarıdır. Bu durumda okuyucunun kelimelerin dış yüzüne ve zahirine takılmadan iç yüzüne ve batınına dikkat kesilmesi gerekir. Bu dilin kelimeleri: gösteren, çağıran ve işittiren kelimelerdir. Onların sesi bir büyük orman ve okyanusun uğultusuna dahildir. Onları okurken aynı zamanda bu sesleri dinlemesini de bilmek lazımdır.
Her medeniyet dille kurulur. Medeniyetin niteliği dilin niteliğinden anlaşılır. İslam medeniyeti içinde ürettiğimiz dil, irfâni bir dildir. İrfâni dilin özelliği hem zekadan hem gönülden beslenmesidir. Bu dil mânâ âlemi ile sıkı şekilde temas kuran bir özellik gösterir. Mânâ alemi ile temas kuran bir dil fâni olanın değil, bâki olanın peşine düşer. Bir anlamda idrâk hamlelerine ölümsüz bir dil rehberlik eder. Bu dille konuşan kişiler de bu dili içeren eserler de ölümsüz eserlerdir. Bu kitapta bu dili, tasavvufi süreç içerisinde en iyi kullanan ve bilen üç büyük velinin dil ve düşünce sırlarına doğru bir yolculuğa çıkacaksınız. Uyanık okuyucu onların açtığı kapıdan girmesini ve onların açtığı pencereden bakmasını bilirse bu okuma macerasından bambaşka bir göz ve idrâkle dönecektir kendi dünyasına. Bu dil, bildiğimiz kelimelerden oluşsa bile özünde sembolik be metaforik bir dildir. Dolayısıyla bu dilin temeli bir hakikat çınarı, dalları da o hakikatin parçalarıdır. Bu durumda okuyucunun kelimelerin dış yüzüne ve zahirine takılmadan iç yüzüne ve batınına dikkat kesilmesi gerekir. Bu dilin kelimeleri: gösteren, çağıran ve işittiren kelimelerdir. Onların sesi bir büyük orman ve okyanusun uğultusuna dahildir. Onları okurken aynı zamanda bu sesleri dinlemesini de bilmek lazımdır.