İbn Arabi'nin bilgi anlayışı “Allah'ın” yani mutlak hakikatin kendini bilme ve izhar etme iradesinden hareket eder. Bu durumda bilgi anlayışı temel bir değişim gösterir: İnsanın bilmek ve bulmak istediği hakikat yerine kendini göstermek isteyen hakikat anlayışı ortaya çıkar. Allah insanın kendisini aradığı pasif bir hakikat olarak düşünülemez. Allah kendisini bilen, bu bilgiyle kendisini izhar eden kenz-i mahfîdir (gizli hazine). İnsan ise bu sürecin başında kendini özne sayarken sürecin ilerlemesiyle kendini hakikati tanıma sürecinde edilgen olarak bulur. Gerçekte tasavvuf (sûfîleşme) dediğimiz sürecin kendisi insanın bu farkındalığından başka bir şey değildir. Başka bir anlatımla insanın kendini özne saydığı bir sürecin sonunda kendisini edilgin olarak bulmasıyla tasavvuf maksadına ulaşır. Bu durumda hakikat insan tarafından bulunan veya inşa edilen bir şey olmaktan çıkarak gerçek ve kurucu özne haline gelir. Mârifet anlayışının temeli budur.
Mârifet Menzilleri adını verdiğimiz bu kitap Fütühat-ı Mekkiyye'nin on ikinci cildinin müstakil basımıdır. Fütühat'ı konularına göre taksim etme projesinde bu kitap yeni bir halkayı teşkil etmektedir. Doğrusu kitabın en önemli yönü menziller ve mârifetler arasındaki irtibatı kurmasıdır. Menziller sâlikin veya insanın terakki sürecinde geçtiği mertebelerdir. Bu itibarla menzil kelimesi makam veya mertebe anlamında kullanılıyordu. İbn Arabî'nin dikkatimizi çektiği husus her menzilin bir bilgi türü içermiş olmasıdır. Bu durumda menziller insanın Allah'a giden yürüyüşünde geçtiği merhaleler iken bu merhalelerin her biri yeni bilgi verecektir.
İbn Arabi'nin bilgi anlayışı “Allah'ın” yani mutlak hakikatin kendini bilme ve izhar etme iradesinden hareket eder. Bu durumda bilgi anlayışı temel bir değişim gösterir: İnsanın bilmek ve bulmak istediği hakikat yerine kendini göstermek isteyen hakikat anlayışı ortaya çıkar. Allah insanın kendisini aradığı pasif bir hakikat olarak düşünülemez. Allah kendisini bilen, bu bilgiyle kendisini izhar eden kenz-i mahfîdir (gizli hazine). İnsan ise bu sürecin başında kendini özne sayarken sürecin ilerlemesiyle kendini hakikati tanıma sürecinde edilgen olarak bulur. Gerçekte tasavvuf (sûfîleşme) dediğimiz sürecin kendisi insanın bu farkındalığından başka bir şey değildir. Başka bir anlatımla insanın kendini özne saydığı bir sürecin sonunda kendisini edilgin olarak bulmasıyla tasavvuf maksadına ulaşır. Bu durumda hakikat insan tarafından bulunan veya inşa edilen bir şey olmaktan çıkarak gerçek ve kurucu özne haline gelir. Mârifet anlayışının temeli budur.
Mârifet Menzilleri adını verdiğimiz bu kitap Fütühat-ı Mekkiyye'nin on ikinci cildinin müstakil basımıdır. Fütühat'ı konularına göre taksim etme projesinde bu kitap yeni bir halkayı teşkil etmektedir. Doğrusu kitabın en önemli yönü menziller ve mârifetler arasındaki irtibatı kurmasıdır. Menziller sâlikin veya insanın terakki sürecinde geçtiği mertebelerdir. Bu itibarla menzil kelimesi makam veya mertebe anlamında kullanılıyordu. İbn Arabî'nin dikkatimizi çektiği husus her menzilin bir bilgi türü içermiş olmasıdır. Bu durumda menziller insanın Allah'a giden yürüyüşünde geçtiği merhaleler iken bu merhalelerin her biri yeni bilgi verecektir.