Marifet ve Velayet Allah'ı Bilmek ve Allah'a Yakınlık

Stok Kodu:
9786056475733
Boyut:
14.00x21.50
Sayfa Sayısı:
352
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
9786056475733
573986
Marifet ve Velayet
Marifet ve Velayet Allah'ı Bilmek ve Allah'a Yakınlık
30.00

Varlık, yaratılış ve Allah birbirinden ayrı değildir; yaratmak Allahın kendini ve isimlerini yaşamasıdır. Kuran Allah, her şeyde şehiddir, derken bu hakikate baktırıyor. Çünkü şehid, bir hakikati fiilen yaşayan demektir. Şahid ise dışarıdan gözlemleyen demektir. Kuran Allahın şahitliğini sadece insanın yaptığı işlerde dile getirir; diğer işlerde Allah şahiddir, yerine Allah şehiddir, diyor. Bu önemli nükteyi bildikten sonra; dünya ve insan, kainat içinde bir kum tanesi bile değildir; dolayısıyla sadece dünyamıza ve insana göre dizayn edilen dini literatür gerçek değildir, diyenlerin yanlışı ortaya çıkar. Dindarlar da dini hakikatlerin evrenselliğini ve sonsuzluğunu anlar, varoluşsal kaygıları biter, dünyada dahi cennet hayatını yaşarlar.

Hulasa: Varoluştaki bütün enerji, Allahın kudreti olduğu gibi, bütün formlar ve olaylar ve eşyanın asıl varlık sebebi olan yazılım ve programlar, Allahın ilmidir; yaşamak ve gelişme sürecinin ruhu ise, Onun iradesidir. Allah dışında hiçbir şey ve hiçbir gerçeklik yoktur ki, ateizmin ve dinsizliğin sağlıklı bir değeri olsun. Fakat Allah, bu gibi şeylere izin veriyor ki, sonsuz varlık sistematiği içinde insan denilen güzel ve önemli hakikat, özgürlük çerçevesinde gerçekleşsin.

Bu bütüncül gerçeklik, Ortaçağda din ve bilimin ayrılığından önemli ölçüde zihinlerden kaybolduğu gibi; asrımızın bilim ve felsefesinin öncüleri olan Freud, Jung ve Adlerin ayrılığından da ayrıca darbe aldı. Çünkü Adler, sadece gücü gördü; Jung her şey bir dosya, yazılım ve arketiptir, dedi; özgürlüğü dışladı. Freud ise hayatta tek değer, insanın özgürlüğüdür; dolayısıyla insan kendini, aile ve din obsesyonlarından kurtarmalıdır, diye iddia etti. Evet, bunlar ve bunların öncüleri olan Batılı feylesoflar, iki bin yıl önce İsanın anlattığı birliği göremediler, zihinler şizofren oldu. Bu şizofrenlik daha sonra topluma yansıdı.Galiba buradan da biyolojiye ve ekolojiye yansıyacaktır.Hayat, gerçekliğini kaybettiği gibi, ruhunu da kaybedip ölecektir.Eğer tevhid ve bütünlük ilacı, sisteme bir ruh olarak üflenmezse.

Varlık, yaratılış ve Allah birbirinden ayrı değildir; yaratmak Allahın kendini ve isimlerini yaşamasıdır. Kuran Allah, her şeyde şehiddir, derken bu hakikate baktırıyor. Çünkü şehid, bir hakikati fiilen yaşayan demektir. Şahid ise dışarıdan gözlemleyen demektir. Kuran Allahın şahitliğini sadece insanın yaptığı işlerde dile getirir; diğer işlerde Allah şahiddir, yerine Allah şehiddir, diyor. Bu önemli nükteyi bildikten sonra; dünya ve insan, kainat içinde bir kum tanesi bile değildir; dolayısıyla sadece dünyamıza ve insana göre dizayn edilen dini literatür gerçek değildir, diyenlerin yanlışı ortaya çıkar. Dindarlar da dini hakikatlerin evrenselliğini ve sonsuzluğunu anlar, varoluşsal kaygıları biter, dünyada dahi cennet hayatını yaşarlar.

Hulasa: Varoluştaki bütün enerji, Allahın kudreti olduğu gibi, bütün formlar ve olaylar ve eşyanın asıl varlık sebebi olan yazılım ve programlar, Allahın ilmidir; yaşamak ve gelişme sürecinin ruhu ise, Onun iradesidir. Allah dışında hiçbir şey ve hiçbir gerçeklik yoktur ki, ateizmin ve dinsizliğin sağlıklı bir değeri olsun. Fakat Allah, bu gibi şeylere izin veriyor ki, sonsuz varlık sistematiği içinde insan denilen güzel ve önemli hakikat, özgürlük çerçevesinde gerçekleşsin.

Bu bütüncül gerçeklik, Ortaçağda din ve bilimin ayrılığından önemli ölçüde zihinlerden kaybolduğu gibi; asrımızın bilim ve felsefesinin öncüleri olan Freud, Jung ve Adlerin ayrılığından da ayrıca darbe aldı. Çünkü Adler, sadece gücü gördü; Jung her şey bir dosya, yazılım ve arketiptir, dedi; özgürlüğü dışladı. Freud ise hayatta tek değer, insanın özgürlüğüdür; dolayısıyla insan kendini, aile ve din obsesyonlarından kurtarmalıdır, diye iddia etti. Evet, bunlar ve bunların öncüleri olan Batılı feylesoflar, iki bin yıl önce İsanın anlattığı birliği göremediler, zihinler şizofren oldu. Bu şizofrenlik daha sonra topluma yansıdı.Galiba buradan da biyolojiye ve ekolojiye yansıyacaktır.Hayat, gerçekliğini kaybettiği gibi, ruhunu da kaybedip ölecektir.Eğer tevhid ve bütünlük ilacı, sisteme bir ruh olarak üflenmezse.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat