"Önce hayatta kalmayı öğrendim, sonra hayatımı yaşamayı."
Eylül, hayata tek başına meydan okuyan genç, güzel, bir o kadar da yetenekli bir oyuncu. Farkında olmadan onunla tanışmış olabilirsiniz, bir arkadaş yemeğinde onunla oturup çene çalmış olmanız mümkün, hatta hayal meyal hatırladığınız uzak bir akrabanız dahi olabilir. Çünkü onun sahnesi başka insanların hayatları, büründüğü karakterlerse gerçeğinden asla ayırt edemeyeceğiniz maskeler. Onun izini sürmeye çalışırsanız açıkçası biraz zorlanırsınız çünkü öyle tedbirli ki insanların sırları açığa çıkmasın diye kendi hayatını bir kalede yalnızlığa mahkum etti. Ta ki tesadüfen yoldan geçen birileri onun ıssız kalesini bulup maskelerin ardındaki Eylül'ü sıcak gün ışığına çıkarana dek...
“Profesyonel kandırıkçı.” Evet, ben tam olarak buydum. Patronumun sorduğu soruları kafamdan def etmek için Voyage FM'i son ses açtım. Kandırmak... Benim işim yalan söylemekti. Yalnız tek ayak üstünde değil, amuda kalkıp parende atıp havada karada hikayeler düzmekti. Tüm bu birkaç saatlik, su köpüğü hayatlar içinde benim hayatım var mıydı yok muydu kestiremiyordum. Kendimi insan formunda bir cast ajansı gibi hissediyordum. Kendim sandığım insan, sahte senaryolara oyuncu yetiştirmek için kendine bakan, spor yapan, araştırıp duran bir tür saçmalıktan ibaretti.
"Önce hayatta kalmayı öğrendim, sonra hayatımı yaşamayı."
Eylül, hayata tek başına meydan okuyan genç, güzel, bir o kadar da yetenekli bir oyuncu. Farkında olmadan onunla tanışmış olabilirsiniz, bir arkadaş yemeğinde onunla oturup çene çalmış olmanız mümkün, hatta hayal meyal hatırladığınız uzak bir akrabanız dahi olabilir. Çünkü onun sahnesi başka insanların hayatları, büründüğü karakterlerse gerçeğinden asla ayırt edemeyeceğiniz maskeler. Onun izini sürmeye çalışırsanız açıkçası biraz zorlanırsınız çünkü öyle tedbirli ki insanların sırları açığa çıkmasın diye kendi hayatını bir kalede yalnızlığa mahkum etti. Ta ki tesadüfen yoldan geçen birileri onun ıssız kalesini bulup maskelerin ardındaki Eylül'ü sıcak gün ışığına çıkarana dek...
“Profesyonel kandırıkçı.” Evet, ben tam olarak buydum. Patronumun sorduğu soruları kafamdan def etmek için Voyage FM'i son ses açtım. Kandırmak... Benim işim yalan söylemekti. Yalnız tek ayak üstünde değil, amuda kalkıp parende atıp havada karada hikayeler düzmekti. Tüm bu birkaç saatlik, su köpüğü hayatlar içinde benim hayatım var mıydı yok muydu kestiremiyordum. Kendimi insan formunda bir cast ajansı gibi hissediyordum. Kendim sandığım insan, sahte senaryolara oyuncu yetiştirmek için kendine bakan, spor yapan, araştırıp duran bir tür saçmalıktan ibaretti.