Max Weber, bilim insanı olarak tarihçi, hukukçu, ekonomist, dinbilimci, siyaset bilimci ve nihayet sosyolog kimlikleriyle, sözcüğün tam anlamıyla "çok yönlü" bir kişidir. Bunların yanı sıra o, "bilgi" ve "bilim" üstüne sürekli düşünen, özellikle "kültür (tin) bilimleri"nin (pozivitist etkilerle bizde yerleşmiş olan adıyla, "sosyal bilimler"in) felsefi temellerini sürekli sorgulayan bir filozoftur da. O, bu filozof kimliğiyle, sosyolojinin yüzyılımızdaki kurucularından birisi olmuştur. Onun yüzyılımızın başında temellerini attığı "anlamacı sosyoloji"si, "sosyal bilimler"deki bunalımın etkisiyle, son onyıllarda yeniden ilgi odağı haline gelmiş bulunuyor. Bu kitap, bilgi ve bilim filozofu Max Weber'i ve onun bu kimliğiyle sosyolojiyi temellendirişini ele almaktadır. Kitapta Max Weber'in bilim anlayışı, onun "doğa bilimleri" ile "kültür bilimleri" arasında yapmış olduğu ayırım. Yeni Kantçı felsefeden (özellikle Rickert'ten) ve hermeneutik geleneğinden (özellikle Dilthey'dan) aldığı etkiler doğrultusunda irdelenmekte ve onun "özgür bilim" anlayışının, Batı'da ve bizde yaygınlık kazanmış ve bir ara neredeyse resmileştirilmiş olan pozitivist, yapısalcı, işlevselci vd. bilim anlayışları karşısındaki özel ve özgün niteliğini vurgulanmaktadır.
Max Weber, bilim insanı olarak tarihçi, hukukçu, ekonomist, dinbilimci, siyaset bilimci ve nihayet sosyolog kimlikleriyle, sözcüğün tam anlamıyla "çok yönlü" bir kişidir. Bunların yanı sıra o, "bilgi" ve "bilim" üstüne sürekli düşünen, özellikle "kültür (tin) bilimleri"nin (pozivitist etkilerle bizde yerleşmiş olan adıyla, "sosyal bilimler"in) felsefi temellerini sürekli sorgulayan bir filozoftur da. O, bu filozof kimliğiyle, sosyolojinin yüzyılımızdaki kurucularından birisi olmuştur. Onun yüzyılımızın başında temellerini attığı "anlamacı sosyoloji"si, "sosyal bilimler"deki bunalımın etkisiyle, son onyıllarda yeniden ilgi odağı haline gelmiş bulunuyor. Bu kitap, bilgi ve bilim filozofu Max Weber'i ve onun bu kimliğiyle sosyolojiyi temellendirişini ele almaktadır. Kitapta Max Weber'in bilim anlayışı, onun "doğa bilimleri" ile "kültür bilimleri" arasında yapmış olduğu ayırım. Yeni Kantçı felsefeden (özellikle Rickert'ten) ve hermeneutik geleneğinden (özellikle Dilthey'dan) aldığı etkiler doğrultusunda irdelenmekte ve onun "özgür bilim" anlayışının, Batı'da ve bizde yaygınlık kazanmış ve bir ara neredeyse resmileştirilmiş olan pozitivist, yapısalcı, işlevselci vd. bilim anlayışları karşısındaki özel ve özgün niteliğini vurgulanmaktadır.