1988 Nobel Edebiyat Ödülü
"Sokak benim için bütün bir düyanın sembolüdür, düyayı nasıl görüyorsam sokağı da öyle biçimlendirdim."
- Necib Mahfuz
Kahire'nin yoksul bir semtinde bir arka sokak ve sokağın sakinleri, Necib Mahfuz'un bu çok sevilen romanının dokusunu oluşutruyor. Para hırsıyla fahişeliği seçen güzel Hamide'nin çevresinde dönen romanda Necib Mahfuz, Midak Sokağı'nın insanlarını kuşatan acıları, sevinçleri, kinleri, heyecanları ve aşkları canlı tablolarla, bir doğu masalının büyülü havasıyla veriyor. İngiliz egemenliğinin hüküm sürdüğü dönemde yaşanan olaylarda, Kahire'nin bu arka sokağı her sayfada kendini hissetiriyor, ruhuyla atmosferiyle, karakteriyle okurun belleğine kazınıyor. Halkın telaşlı, kavgalı-gürültülü yaşamı sesini duyuruyor. Mahfuz'un da içinden geldiği bu hayat, romanı besleyen malzeme oluyor.
Mahallenin Şeyh Devi'i dilenci olmak isteyenleri para karşılığı sakatlayan Zaita, gençe berber Abbas, zengin ve kadın düşkünü Elvan Salim, eşcinsel kahvesi Kirşa, arabulucu Ümmü Hamide ve kızı Hamide ile Midak Sokağı, büyülü bir dünya ama bir cennet değil; Mısır'ın küçük ve eksiksiz bir kopyası.
"Hamide, paranın ona bütün dünyayı verecek sihirli bir anahtar olduğuna inanıyordu. Kendisiyle ilgili bildiği tek şey de, istediği her türlü lüksü sağlayacak zenginliğin hayalini sürekli olarak kurduğuydu. Hatta Sandıkiye Caddesi'nde ondan bile daha yoksul bir kızın olduğunu hatırlıyordu. Derken talih onun karşısına zengin bir müteahhit çıkarmıştı. Kız sefil mezbelesinden kurtulmuş, masalsı bir hayata adım atmıştı. Böyle bir talihin mahallelerine iki kez gülmesine bir engel mi vardı? Ancak Hamide'nin bu hırsı Kraliçe Feride Meydanı'nda sona eren küçün aşina dünyası ile sınırlıydı, zira ötesindeki hayat hakkında hiçbir şey bilmiyordu."
1988 Nobel Edebiyat Ödülü
"Sokak benim için bütün bir düyanın sembolüdür, düyayı nasıl görüyorsam sokağı da öyle biçimlendirdim."
- Necib Mahfuz
Kahire'nin yoksul bir semtinde bir arka sokak ve sokağın sakinleri, Necib Mahfuz'un bu çok sevilen romanının dokusunu oluşutruyor. Para hırsıyla fahişeliği seçen güzel Hamide'nin çevresinde dönen romanda Necib Mahfuz, Midak Sokağı'nın insanlarını kuşatan acıları, sevinçleri, kinleri, heyecanları ve aşkları canlı tablolarla, bir doğu masalının büyülü havasıyla veriyor. İngiliz egemenliğinin hüküm sürdüğü dönemde yaşanan olaylarda, Kahire'nin bu arka sokağı her sayfada kendini hissetiriyor, ruhuyla atmosferiyle, karakteriyle okurun belleğine kazınıyor. Halkın telaşlı, kavgalı-gürültülü yaşamı sesini duyuruyor. Mahfuz'un da içinden geldiği bu hayat, romanı besleyen malzeme oluyor.
Mahallenin Şeyh Devi'i dilenci olmak isteyenleri para karşılığı sakatlayan Zaita, gençe berber Abbas, zengin ve kadın düşkünü Elvan Salim, eşcinsel kahvesi Kirşa, arabulucu Ümmü Hamide ve kızı Hamide ile Midak Sokağı, büyülü bir dünya ama bir cennet değil; Mısır'ın küçük ve eksiksiz bir kopyası.
"Hamide, paranın ona bütün dünyayı verecek sihirli bir anahtar olduğuna inanıyordu. Kendisiyle ilgili bildiği tek şey de, istediği her türlü lüksü sağlayacak zenginliğin hayalini sürekli olarak kurduğuydu. Hatta Sandıkiye Caddesi'nde ondan bile daha yoksul bir kızın olduğunu hatırlıyordu. Derken talih onun karşısına zengin bir müteahhit çıkarmıştı. Kız sefil mezbelesinden kurtulmuş, masalsı bir hayata adım atmıştı. Böyle bir talihin mahallelerine iki kez gülmesine bir engel mi vardı? Ancak Hamide'nin bu hırsı Kraliçe Feride Meydanı'nda sona eren küçün aşina dünyası ile sınırlıydı, zira ötesindeki hayat hakkında hiçbir şey bilmiyordu."