Modern insan bir taraftan kaderin ve geleneğin zincirlerinden kurtulmak isterken diğer taraftan kaderini ve sonunu yine kendi elleriyle hazırlıyor. Sorumsuz sanayileşmenin ve amaçsız teknolojik ilerlemelerin beraberinde getirdiği riskler her geçen gün modern toplumsal düzenin altını oyuyor ve modernlik sebep olduğu ve adeta kendisinin "ürettiği" küresel ısınma nükleer enerji ve terörizm gibi sorunlar karşısında kendini kurban etmeye hazır görünüyor.
Modern insanın doğa çevre ve toplumsal yaşam üzerinde tartışmasız bir egemenlik kurma iştiyakının sebep olduğu bu aşırı kontrolcü düşünce tarzı ilk olarak, Çernobil'deki nükleer facia ile sorgulanmaya başlandı. Ekolojik sorunların yanı sıra siyaset ve uluslararası ilişkiler üzerinde de farklı yan etkileri görülen modernliğin kendinden menkul bu inatçılığı güvenlik politikalarına da yansımış durumda.
11 Eylül sonrasında belli bir olgunluğa erişen ve "tehditten" ziyade riski politikalarının merkezine alan bu güvenlik anlayışı "daha fazla kontrol" düşüncesi ile aslında kontrolsüzlüğü ve yeni riskleri beraberinde getirmiş risk bilinci ile hareket eden politikacılar mutlak güvenlik arayışı ile sonsuz bir güvensizliğe neden olmuşlardır.
Bu çalışmayla da modernliğin beraberinde getirdiği sorunları ve riskleri konu alan Ulrick Beck'in risk toplumu tezinin kavramsal çerçevesi etrafında modern toplumların güvenlik sorununa ilişkin eleştirel bir yaklaşım ortaya konması yaklaşılmıştır.
Modern insan bir taraftan kaderin ve geleneğin zincirlerinden kurtulmak isterken diğer taraftan kaderini ve sonunu yine kendi elleriyle hazırlıyor. Sorumsuz sanayileşmenin ve amaçsız teknolojik ilerlemelerin beraberinde getirdiği riskler her geçen gün modern toplumsal düzenin altını oyuyor ve modernlik sebep olduğu ve adeta kendisinin "ürettiği" küresel ısınma nükleer enerji ve terörizm gibi sorunlar karşısında kendini kurban etmeye hazır görünüyor.
Modern insanın doğa çevre ve toplumsal yaşam üzerinde tartışmasız bir egemenlik kurma iştiyakının sebep olduğu bu aşırı kontrolcü düşünce tarzı ilk olarak, Çernobil'deki nükleer facia ile sorgulanmaya başlandı. Ekolojik sorunların yanı sıra siyaset ve uluslararası ilişkiler üzerinde de farklı yan etkileri görülen modernliğin kendinden menkul bu inatçılığı güvenlik politikalarına da yansımış durumda.
11 Eylül sonrasında belli bir olgunluğa erişen ve "tehditten" ziyade riski politikalarının merkezine alan bu güvenlik anlayışı "daha fazla kontrol" düşüncesi ile aslında kontrolsüzlüğü ve yeni riskleri beraberinde getirmiş risk bilinci ile hareket eden politikacılar mutlak güvenlik arayışı ile sonsuz bir güvensizliğe neden olmuşlardır.
Bu çalışmayla da modernliğin beraberinde getirdiği sorunları ve riskleri konu alan Ulrick Beck'in risk toplumu tezinin kavramsal çerçevesi etrafında modern toplumların güvenlik sorununa ilişkin eleştirel bir yaklaşım ortaya konması yaklaşılmıştır.