Müslümanca Yaşamak- Hayat odur ki Müslümanca yaşana-
“Hz. Muhammed'e inanan ilk Müslümanlar topluluğu, insanlığı gölgesi ve idaresi altında mesut etmeye, ilerletmeye, dosdoğru yolu takip edip dünyayı imar ederek yeryüzünün bereketini artırmaya muktedirdi. Bu topluluk, insanlığın iyiliği için en hayırlı ve en çok çalışan kimselerdi. Onlar, bu hayata, boyunlara geçen demir bir zincir gözüyle bakarak ona düşman olup onu kırmaya yeltenmiyorlardı. Aynı zamanda onlar, hayata “ele geçmeyecek bir zevk ve safa” nazarıyla da bakmıyorlardı. Hiçbir saatlerini boş geçirmiyor ve hayatın nimetlerinden asla çekinmiyorlardı. Ayrıca dünyayı, insanın kurtulması gerekli bir işkence ve azap yeri saymadıkları gibi, yeryüzündeki nimet, hazine ve faydalı şeylere metruk bir mal gözüyle bakıp bunun için birbirlerini öldürmüyorlar ve zayıf milletleri ganimet sayıp onları avlamak için birbirleriyle yarışa da girmiyorlardı. Aksine bu necip topluluk, bu dünya hayatını Allah'ın bir nimeti, her türlü hayrın temeli ve sebebi olarak kabul ediyorlardı. Onlar bu hayatta Allah'a yaklaşıyor, kendilerine takdir edilen insanlığın kemal derecesine amel ve cihatlarıyla ulaşıyorlardı.”
Müslümanca Yaşamak- Hayat odur ki Müslümanca yaşana-
“Hz. Muhammed'e inanan ilk Müslümanlar topluluğu, insanlığı gölgesi ve idaresi altında mesut etmeye, ilerletmeye, dosdoğru yolu takip edip dünyayı imar ederek yeryüzünün bereketini artırmaya muktedirdi. Bu topluluk, insanlığın iyiliği için en hayırlı ve en çok çalışan kimselerdi. Onlar, bu hayata, boyunlara geçen demir bir zincir gözüyle bakarak ona düşman olup onu kırmaya yeltenmiyorlardı. Aynı zamanda onlar, hayata “ele geçmeyecek bir zevk ve safa” nazarıyla da bakmıyorlardı. Hiçbir saatlerini boş geçirmiyor ve hayatın nimetlerinden asla çekinmiyorlardı. Ayrıca dünyayı, insanın kurtulması gerekli bir işkence ve azap yeri saymadıkları gibi, yeryüzündeki nimet, hazine ve faydalı şeylere metruk bir mal gözüyle bakıp bunun için birbirlerini öldürmüyorlar ve zayıf milletleri ganimet sayıp onları avlamak için birbirleriyle yarışa da girmiyorlardı. Aksine bu necip topluluk, bu dünya hayatını Allah'ın bir nimeti, her türlü hayrın temeli ve sebebi olarak kabul ediyorlardı. Onlar bu hayatta Allah'a yaklaşıyor, kendilerine takdir edilen insanlığın kemal derecesine amel ve cihatlarıyla ulaşıyorlardı.”