Kırmızı Motosiklet yazarı Fatma Akerson'dan yeni bir roman: Nisan
Kırmızı Motosiklet'ten hemen sonra gerçekten son derece ilginç bir romanla; önce kendi yaşam öyküsünü yazmaya çalışan, sonra yazdığı öykülerin içine düşüp tam bir postmodern anlatı karakterine dönüşen Nisan ile okurlarının karşısına çıkıyor Fatma Akerson.
Romanın birinci bölümünde Nisan'ın çocukluğu, ilk sevgilisi, bu ilk deneyimini gerçek yaşamından çıkarıp bir çerçeve öykü kurma çabası nefis bir dille anlatılır. İkinci bölümde Nisan büyümüş, matematik okumuş ve çalışma hayatına atılmıştır. Ancak bundan sonrası bilimkurgu öyküsü gibi ilerler: Her şeyin aşırı kuralcı bir yöntemle idare edildiği, bu yönteme uymayanların “durumsuzlar koyu”na kapatıldığı bir yerde bulur kendini Nisan. Bu bölüm de, birincisi gibi kaypaktır, bunları Nisan gerçekten yaşamış mıdır, yoksa yazdığı öyküler midir, yoksa bunlar kendine yakıştırdığı farklı geçmişler mi? Üçüncü bölümde ise Nisan, yazarlığını kabullenip sıradan bir yaşam sürmeye niyetlenirken bir yandan da yeni öyküler yazar, ama gene yazdığı bu öyküleri de sahiden yaşadığı duygusuna kapılır.
Nihayetinde, yaşamakla yazmak arasında gidip gelen Nisan'ın kendi geçmişini anlatma ve benliğini bulma arayışı sırasında bütün yollar tuhaf bir biçimde sular ve sisler içindeki Venedik'e çıkar.
Kırmızı Motosiklet yazarı Fatma Akerson'dan yeni bir roman: Nisan
Kırmızı Motosiklet'ten hemen sonra gerçekten son derece ilginç bir romanla; önce kendi yaşam öyküsünü yazmaya çalışan, sonra yazdığı öykülerin içine düşüp tam bir postmodern anlatı karakterine dönüşen Nisan ile okurlarının karşısına çıkıyor Fatma Akerson.
Romanın birinci bölümünde Nisan'ın çocukluğu, ilk sevgilisi, bu ilk deneyimini gerçek yaşamından çıkarıp bir çerçeve öykü kurma çabası nefis bir dille anlatılır. İkinci bölümde Nisan büyümüş, matematik okumuş ve çalışma hayatına atılmıştır. Ancak bundan sonrası bilimkurgu öyküsü gibi ilerler: Her şeyin aşırı kuralcı bir yöntemle idare edildiği, bu yönteme uymayanların “durumsuzlar koyu”na kapatıldığı bir yerde bulur kendini Nisan. Bu bölüm de, birincisi gibi kaypaktır, bunları Nisan gerçekten yaşamış mıdır, yoksa yazdığı öyküler midir, yoksa bunlar kendine yakıştırdığı farklı geçmişler mi? Üçüncü bölümde ise Nisan, yazarlığını kabullenip sıradan bir yaşam sürmeye niyetlenirken bir yandan da yeni öyküler yazar, ama gene yazdığı bu öyküleri de sahiden yaşadığı duygusuna kapılır.
Nihayetinde, yaşamakla yazmak arasında gidip gelen Nisan'ın kendi geçmişini anlatma ve benliğini bulma arayışı sırasında bütün yollar tuhaf bir biçimde sular ve sisler içindeki Venedik'e çıkar.