Tozların arasından geçti, bulutların arasından, ışıkların arasından geçip sonsuz karanlığa süzüldü. Uzakta parıldayan yıldızların ışığını izledi, yıldızlara parmaklarıyla dokundu, saydı, saydı, saydı… Sonsuz bir hızda en uzakta sayılmamış ışığa doğru gitti, süzüldü, uçtu, ışıldayan boşluğa girdi, dokundu, dokunur dokunmaz bir çiçeğin tohumlarını patlatması gibi her şey sonsuz boşluğa yayıldı. Bırako, “Bir” diye bağırdı, mırıldandı, çığlık attı, fısıldadı, seslendi…
Zaman bir burgaçtır, katar önüne soru soranı, anlam arayanı, varlığı kutsayanı, yokluğu ışıtanı. Savurur kanata kanata bilinmeze, anlaşılmazın doğum sancısına, insan algısıyla tekrar doğmak isteyene. Kelebeğin kanadındaki tozdan uzak ve yeniden doğmak üzere çoktan ölmüş yıldız küllerine; savura savura, kanata kanata, acı çektire çektire... Tıpkı bu kitabın dört yolcusu gibi, ömürlerini zamanın burgacına inşaa edenler gibi, çoktan ölüp her bir parçasıyla yeniden doğmak üzere olanlar gibi...
Şaban Öztürk
Tozların arasından geçti, bulutların arasından, ışıkların arasından geçip sonsuz karanlığa süzüldü. Uzakta parıldayan yıldızların ışığını izledi, yıldızlara parmaklarıyla dokundu, saydı, saydı, saydı… Sonsuz bir hızda en uzakta sayılmamış ışığa doğru gitti, süzüldü, uçtu, ışıldayan boşluğa girdi, dokundu, dokunur dokunmaz bir çiçeğin tohumlarını patlatması gibi her şey sonsuz boşluğa yayıldı. Bırako, “Bir” diye bağırdı, mırıldandı, çığlık attı, fısıldadı, seslendi…
Zaman bir burgaçtır, katar önüne soru soranı, anlam arayanı, varlığı kutsayanı, yokluğu ışıtanı. Savurur kanata kanata bilinmeze, anlaşılmazın doğum sancısına, insan algısıyla tekrar doğmak isteyene. Kelebeğin kanadındaki tozdan uzak ve yeniden doğmak üzere çoktan ölmüş yıldız küllerine; savura savura, kanata kanata, acı çektire çektire... Tıpkı bu kitabın dört yolcusu gibi, ömürlerini zamanın burgacına inşaa edenler gibi, çoktan ölüp her bir parçasıyla yeniden doğmak üzere olanlar gibi...
Şaban Öztürk