Kuş uçmaz, kervan geçmez bir köy: Sanrıca… Buraya yeni atanan genç öğretmen Uğur, attığı ilk adımda tıpkı köy romanlarındaki gibi bir hayatının olacağını düşünüyordu. Ama yanılmıştı: Bu kesinlikle sıradan bir köy romanı olmayacaktı. Eski hurafeler, tuhaf insanlar ve şizofrenik hayatlar… Ve bir tutam da aşk… Ufuk Gültepe'nin ilk romanı “Ölü Zaman”, tek solukta okuyacağınız bir gerilim…
“Şimdi bir mezarlıktaydılar. Bazı mezarların taşları devrilmiş, bazıları kazılmış, bazılarından da el kol parçaları dışarı çıkmıştı. Bir anda o şey, Uğur'un kafasını hızlı şekilde bir mezar taşına yaklaştırdı. Taşta kendi adı ve soyadı yazıyordu. Doğum tarihi de vardı. Ama ölüm tarihi kısmında…“Sanrıca”… Artık çıldırmak üzereydi. Boynunu oynatamadı ama gözlerini hareket ettirerek bakma cesaretini gösterdi son bir kez. İşte o an gerçekten öldüğünü veya ölmek üzere olduğunu düşündü. Karşısındaki şimdi kendi suretine bürünmüştü. Uğur tıpkı aynaya bakar gibiydi. Ama görüntüsü aynadan değil, sanki bir kan deryasından yansıyordu. Bir müddet tıpkı kendisine benzeyen yaratığa baktı. O şey hafiften sırıttı, sararmış dişlerini gösterdi. İşaret parmağını dudaklarının önüne götürdü ve artık esrarengiz olmaya başlayan o hareketi yaptı: “Şşşşş…”
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir köy: Sanrıca… Buraya yeni atanan genç öğretmen Uğur, attığı ilk adımda tıpkı köy romanlarındaki gibi bir hayatının olacağını düşünüyordu. Ama yanılmıştı: Bu kesinlikle sıradan bir köy romanı olmayacaktı. Eski hurafeler, tuhaf insanlar ve şizofrenik hayatlar… Ve bir tutam da aşk… Ufuk Gültepe'nin ilk romanı “Ölü Zaman”, tek solukta okuyacağınız bir gerilim…
“Şimdi bir mezarlıktaydılar. Bazı mezarların taşları devrilmiş, bazıları kazılmış, bazılarından da el kol parçaları dışarı çıkmıştı. Bir anda o şey, Uğur'un kafasını hızlı şekilde bir mezar taşına yaklaştırdı. Taşta kendi adı ve soyadı yazıyordu. Doğum tarihi de vardı. Ama ölüm tarihi kısmında…“Sanrıca”… Artık çıldırmak üzereydi. Boynunu oynatamadı ama gözlerini hareket ettirerek bakma cesaretini gösterdi son bir kez. İşte o an gerçekten öldüğünü veya ölmek üzere olduğunu düşündü. Karşısındaki şimdi kendi suretine bürünmüştü. Uğur tıpkı aynaya bakar gibiydi. Ama görüntüsü aynadan değil, sanki bir kan deryasından yansıyordu. Bir müddet tıpkı kendisine benzeyen yaratığa baktı. O şey hafiften sırıttı, sararmış dişlerini gösterdi. İşaret parmağını dudaklarının önüne götürdü ve artık esrarengiz olmaya başlayan o hareketi yaptı: “Şşşşş…”