Kardeşlik susturulmuş, haksızlık tarlalarına tarihten arta kalmış zor, korku ve tutsaklık tohumları ekilmiştir. Sahte dost gülüşleri O'nun ruhunu üşütür. Allah'ı camilerde yatıp kalkarak kandıracağını sanan yalancı, vurguncu, yetim hakkı yiyenleri görür de utanır. Utanır da, o güzel türküleri söyleyen güzellerin dudaklarından bir gün (günü gelince) nasıl bereketli, gürbüz otlar ve göz alıcı gülller biteceğini düşünür, kahırlanır…
Ve hatta:
Schopenhauer'i hasta eden, o sonu gelmeyen (bitmesiz) istekleri değil miydi? Tosltoy'u once inkara, sonar Allah karşısında ağlamaya vardıran şu insanlık değil miydi? Rousseau'yu kirli toplumdan çekip duru doğanın kucağına atan kaderle, Hayyam'ı da bir dere kenarında kadehiyle baş başa koyan (bırakan) aynı kader değil miydi?
Kardeşlik susturulmuş, haksızlık tarlalarına tarihten arta kalmış zor, korku ve tutsaklık tohumları ekilmiştir. Sahte dost gülüşleri O'nun ruhunu üşütür. Allah'ı camilerde yatıp kalkarak kandıracağını sanan yalancı, vurguncu, yetim hakkı yiyenleri görür de utanır. Utanır da, o güzel türküleri söyleyen güzellerin dudaklarından bir gün (günü gelince) nasıl bereketli, gürbüz otlar ve göz alıcı gülller biteceğini düşünür, kahırlanır…
Ve hatta:
Schopenhauer'i hasta eden, o sonu gelmeyen (bitmesiz) istekleri değil miydi? Tosltoy'u once inkara, sonar Allah karşısında ağlamaya vardıran şu insanlık değil miydi? Rousseau'yu kirli toplumdan çekip duru doğanın kucağına atan kaderle, Hayyam'ı da bir dere kenarında kadehiyle baş başa koyan (bırakan) aynı kader değil miydi?