Osmanlı tarihçiliğinde özellikle Mısır ve Yemen konusundaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Jane Hathaway, Osmanlı Hâkimiyetinde Arap Toprakları 'nın üç yüz yılını (1516-1800) anlattığı bu mükemmel sentez eserinde şu önemli saptamayı dile getiriyor: “Osmanlı tarihi ve kurumlarını anlamadan, 1516 ve Birinci Dünya Savaşı arasındaki Arap toprakları tarihini anlayamayacağımızı bugün eskisinden çok daha açık bir şekilde görüyoruz. (…) Dört yüzyıl, ‘işgal' diye etiketlenemeyecek kadar uzun bir dönemdir.”
Hathaway, Arap topraklarında 19. ve 20. yüzyıllarda yükselen milliyetçi akımların ve kurulan ulus-devletlerin peşisıra, Osmanlı hâkimiyetini bu topraklardaki uygarlığa hiçbir katkısı olmamış bir “işgal dönemi” diye niteleyen ve artık zaman aşımına uğramış tarih anlayışının yanı sıra, bu yaklaşımın revize edilmiş daha gelişkin türevlerini de çürütüyor. Bu dönemi günümüzün modern Ortadoğu'sunun temellerinin atılmasında büyük payı bulunan muazzam bir sosyal, kültürel, politik ve ekonomik değişim dönemi olarak değerlendiriyor.
Arap ve Osmanlı arşivlerini çok üretken bir biçimde kullanan yazar, söz konusu değişimlerin izini sadece politik elit ve siyasal tarih içinde değil, çarşı esnafından aşiretlere, loncalardan vakıflara, köylülerden kadınlara, etnik ve dinsel azınlıklara kadar çok çeşitli toplumsal kesimler ve alanlarda sürüyor.
Osmanlı tarihçiliğinde özellikle Mısır ve Yemen konusundaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Jane Hathaway, Osmanlı Hâkimiyetinde Arap Toprakları 'nın üç yüz yılını (1516-1800) anlattığı bu mükemmel sentez eserinde şu önemli saptamayı dile getiriyor: “Osmanlı tarihi ve kurumlarını anlamadan, 1516 ve Birinci Dünya Savaşı arasındaki Arap toprakları tarihini anlayamayacağımızı bugün eskisinden çok daha açık bir şekilde görüyoruz. (…) Dört yüzyıl, ‘işgal' diye etiketlenemeyecek kadar uzun bir dönemdir.”
Hathaway, Arap topraklarında 19. ve 20. yüzyıllarda yükselen milliyetçi akımların ve kurulan ulus-devletlerin peşisıra, Osmanlı hâkimiyetini bu topraklardaki uygarlığa hiçbir katkısı olmamış bir “işgal dönemi” diye niteleyen ve artık zaman aşımına uğramış tarih anlayışının yanı sıra, bu yaklaşımın revize edilmiş daha gelişkin türevlerini de çürütüyor. Bu dönemi günümüzün modern Ortadoğu'sunun temellerinin atılmasında büyük payı bulunan muazzam bir sosyal, kültürel, politik ve ekonomik değişim dönemi olarak değerlendiriyor.
Arap ve Osmanlı arşivlerini çok üretken bir biçimde kullanan yazar, söz konusu değişimlerin izini sadece politik elit ve siyasal tarih içinde değil, çarşı esnafından aşiretlere, loncalardan vakıflara, köylülerden kadınlara, etnik ve dinsel azınlıklara kadar çok çeşitli toplumsal kesimler ve alanlarda sürüyor.