Vatandaşlık, belirli bir toprağa bağlılığı ya da bu toprak üzerinde kan bağıyla varolmayı gerektirecek şekilde tarif edilir. Oysa üzerinde yaşanılan topraklara yabancı, göçmen ve mülteci olarak gelenler; vatansızlar, vatandaşlıktan çıkarılanlar vardır. İnsanların vatandaşlıklarını belirli sınırlarla tarif eden, bu sınırların gerektirdiği şartları, bu şartlara bağlı hukuku tayin eden "merciler" mevcuttur. Seyla Benhabib, Ötekilerin Hakları'nda konukseverlik kavramından yola çıkarak yerli yurtlu olmayı, yurtsuz kalmayı, vatandaşlığı, yabancı ya da göçmen olmayı tartışıyor. İmparatorluk sonrası dönemin keşiflerini, sınırlar içinde varolmaya mahkûm edilen insanları ve geleceğe dair yeni bir yaşam biçimi için bu varolan ulus-devlet çerçevelerinin ne kadar mümkün olduğunu ele alıyor. Bu çerçevede hiç değişiklik yapmadan, kendini esnetmeden potansiyel sorunlarla nasıl başa çıkılacağını, "doğduğun yer ve doyduğun yer" arasındaki gerilimi, farklı inanç topluluklarının yabancı sayıldıkları bir ülkede taşıdıkları kimliğin vatandaşlık kimliğiyle nasıl çarpışabildiğini, kimliklerin bu süreçte kendilerini de nasıl yeniden kurduğunu örneklerle tartışıyor. Kant'tan AB'ye uzanan bu tartışmayla, içeriği sürekli sorgulanması gereken bir konuyu ele alıyor.
Vatandaşlık, belirli bir toprağa bağlılığı ya da bu toprak üzerinde kan bağıyla varolmayı gerektirecek şekilde tarif edilir. Oysa üzerinde yaşanılan topraklara yabancı, göçmen ve mülteci olarak gelenler; vatansızlar, vatandaşlıktan çıkarılanlar vardır. İnsanların vatandaşlıklarını belirli sınırlarla tarif eden, bu sınırların gerektirdiği şartları, bu şartlara bağlı hukuku tayin eden "merciler" mevcuttur. Seyla Benhabib, Ötekilerin Hakları'nda konukseverlik kavramından yola çıkarak yerli yurtlu olmayı, yurtsuz kalmayı, vatandaşlığı, yabancı ya da göçmen olmayı tartışıyor. İmparatorluk sonrası dönemin keşiflerini, sınırlar içinde varolmaya mahkûm edilen insanları ve geleceğe dair yeni bir yaşam biçimi için bu varolan ulus-devlet çerçevelerinin ne kadar mümkün olduğunu ele alıyor. Bu çerçevede hiç değişiklik yapmadan, kendini esnetmeden potansiyel sorunlarla nasıl başa çıkılacağını, "doğduğun yer ve doyduğun yer" arasındaki gerilimi, farklı inanç topluluklarının yabancı sayıldıkları bir ülkede taşıdıkları kimliğin vatandaşlık kimliğiyle nasıl çarpışabildiğini, kimliklerin bu süreçte kendilerini de nasıl yeniden kurduğunu örneklerle tartışıyor. Kant'tan AB'ye uzanan bu tartışmayla, içeriği sürekli sorgulanması gereken bir konuyu ele alıyor.