Hayatı değiştirebilmek için evvela “mevcut hayattan memnun olmamak” gerekir. Mevcut hayattan memnun olanlar hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “mevcut hayattan memnun değildir.” Hayatı değiştirebilmek için evvela “mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilmek” gerekir.
Mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilmeyenler hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilir.” Hayatı değiştirmek için evvela “başka bir hayatın mümkün olduğunu bilmek” gerekir. Başka bir hayatın mümkün olduğunu bilmeyenler hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “başka bir hayatın mümkün olduğunu bilir.” Özyönetim Düşüncesi, tarihsel süreçte hümanist, sosyalist ve anarşist düşünceler, işçi sınıfı mücadeleleri ve çeşitli sosyalist deneyimler sonucunda ortaya çıkıp gelişti.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselişe geçen sosyalist ve anarşist mücadeleler, sendikalist hareketler, 1871 Paris Komünü deneyimi, İngiltere'de Fabian Hareketi, Rusya'da 1905 ve 1917 devrimleri ve ayrıca 20. yüzyılda bazı ülkelerde dönem dönem gerçekleştirilmiş olan ve işçileri “belli bir düzeyde” karar alma süreçlerine katmış yasal düzenlemeler ve kurumsallaşmalar özyönetim düşüncesinin gelişmesine önemli katkı sağladı. Fourier, Owen, Blanc, Marx, Buchez, Bakunin, Proudhon, Lenin, Luxemburg ve Gramsci gibi teorisyenler özyönetim düşüncesinin basamaklarını inşa ettiler. Elinizdeki kitap, bu düşünce geleneğinin köklerini Rousseau'ya dayandırarak, günümüze kadar varan bir iz sürmektedir.
Özyönetim düşüncesi, Rousseau'dan Yugoslavya'ya uzanan henüz bitmemiş “özgürlük arayışıdır”. Bu arayışın kaynağında “liberal temsili demokrasinin, özel mülkiyetin, kapitalizmin ve devletçiliğin” eleştirisi vardır. Liberal temsili demokrasinin ilk felsefi eleştirisini Fransız filozofu Roussseau yapmıştır. “İnsanlar arası eşitsizlikler”in ve çeşitli murdarlıkların (hile, açgözlülük, bencillik, cimrilik, merhametsizlik, çıkar çatışması, savaş) kökeninde “özel mülkiyet”in olduğunu keşfetmiştir. Rousseau'nun bu keşfi, hem modern özyönetim düşüncesini hem de sosyalist ve anarşist düşünürleri derinden etkilemiştir.
Son yıllarda ülkemizde de tartışma gündeminde önemli bir yer bulan “özyönetim” kavramı, her açıdan, hem düşünsel hem de pratik arayışlara ihtiyaç duyuyor. Caner Sancaktar'ın bu kitabı, önemli bir boşluğa işaret ederken, toplumsal yaşamdaki bir damara da işaret ediyor: Özyönetim düşüncesi “hayatı değiştirmek istiyor.
Hayatı değiştirebilmek için evvela “mevcut hayattan memnun olmamak” gerekir. Mevcut hayattan memnun olanlar hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “mevcut hayattan memnun değildir.” Hayatı değiştirebilmek için evvela “mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilmek” gerekir.
Mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilmeyenler hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “mevcut hayatın değiştirilebileceğini bilir.” Hayatı değiştirmek için evvela “başka bir hayatın mümkün olduğunu bilmek” gerekir. Başka bir hayatın mümkün olduğunu bilmeyenler hayatı değiştiremezler. Özyönetim düşüncesi “başka bir hayatın mümkün olduğunu bilir.” Özyönetim Düşüncesi, tarihsel süreçte hümanist, sosyalist ve anarşist düşünceler, işçi sınıfı mücadeleleri ve çeşitli sosyalist deneyimler sonucunda ortaya çıkıp gelişti.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselişe geçen sosyalist ve anarşist mücadeleler, sendikalist hareketler, 1871 Paris Komünü deneyimi, İngiltere'de Fabian Hareketi, Rusya'da 1905 ve 1917 devrimleri ve ayrıca 20. yüzyılda bazı ülkelerde dönem dönem gerçekleştirilmiş olan ve işçileri “belli bir düzeyde” karar alma süreçlerine katmış yasal düzenlemeler ve kurumsallaşmalar özyönetim düşüncesinin gelişmesine önemli katkı sağladı. Fourier, Owen, Blanc, Marx, Buchez, Bakunin, Proudhon, Lenin, Luxemburg ve Gramsci gibi teorisyenler özyönetim düşüncesinin basamaklarını inşa ettiler. Elinizdeki kitap, bu düşünce geleneğinin köklerini Rousseau'ya dayandırarak, günümüze kadar varan bir iz sürmektedir.
Özyönetim düşüncesi, Rousseau'dan Yugoslavya'ya uzanan henüz bitmemiş “özgürlük arayışıdır”. Bu arayışın kaynağında “liberal temsili demokrasinin, özel mülkiyetin, kapitalizmin ve devletçiliğin” eleştirisi vardır. Liberal temsili demokrasinin ilk felsefi eleştirisini Fransız filozofu Roussseau yapmıştır. “İnsanlar arası eşitsizlikler”in ve çeşitli murdarlıkların (hile, açgözlülük, bencillik, cimrilik, merhametsizlik, çıkar çatışması, savaş) kökeninde “özel mülkiyet”in olduğunu keşfetmiştir. Rousseau'nun bu keşfi, hem modern özyönetim düşüncesini hem de sosyalist ve anarşist düşünürleri derinden etkilemiştir.
Son yıllarda ülkemizde de tartışma gündeminde önemli bir yer bulan “özyönetim” kavramı, her açıdan, hem düşünsel hem de pratik arayışlara ihtiyaç duyuyor. Caner Sancaktar'ın bu kitabı, önemli bir boşluğa işaret ederken, toplumsal yaşamdaki bir damara da işaret ediyor: Özyönetim düşüncesi “hayatı değiştirmek istiyor.