Farklı etnik-dinî grupları barındıran Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafyasında, dünyada yükselen devrim dalgalarından ve meşrutiyet hareketlerinden de etkilenilerek, 1908'de meşrutiyet ilan edildi. 1789 Fransız Devrimi'nin sembollerinden "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganını öne çıkararak Osmanlı yurttaşlığı yaratmayı amaçlayan bu devrim, Parçalanan Devrim Düşleri'nde, ülkedeki baskın olmayan gruplar açısından inceleniyor. Bedross der Matossian, kardeşlik idealinin önündeki engellerden biri olan etnik sınırların devrime rağmen var olmayı sürdürdüğünü dile getiriyor. Ermenileri, Arapları ve Yahudileri merkeze alarak yaptığı bu çalışmasında, yönetici elitler ile Osmanlı tebaası arasındaki müzakere eksikliği ve etnik siyasetin ön plana çıkması gibi sebeplerin devrim ideallerinin gerçekleşmesini nasıl engellediğini inceliyor. Bu süreçte baskın olmayan gruplar için devrimin neden bir hayal kırıklığına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
"(…) devrimcilerin meşrutiyet düşüncesini sorgulamadan benimsemeleri, kabul etmeleri ve uygulamaları, birleşik bir ulus yaratmanın ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü korumanın imkânsız olduğu bir devirde ters tepmiştir. (…) Gerçek, meşrutiyetin yeni bir Osmanlı yurttaşlığı anlayışı yaratmayı, tüm yurttaşlara eşit haklar tanımayı, onları bir yasama meclisinin çatısı altında bir araya getirmeyi ve nihayet Abdülhamid rejiminin küllerinden Osmanlılığa yeni bir yaşam soluğu vermeyi başaramadığıdır."
Farklı etnik-dinî grupları barındıran Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafyasında, dünyada yükselen devrim dalgalarından ve meşrutiyet hareketlerinden de etkilenilerek, 1908'de meşrutiyet ilan edildi. 1789 Fransız Devrimi'nin sembollerinden "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganını öne çıkararak Osmanlı yurttaşlığı yaratmayı amaçlayan bu devrim, Parçalanan Devrim Düşleri'nde, ülkedeki baskın olmayan gruplar açısından inceleniyor. Bedross der Matossian, kardeşlik idealinin önündeki engellerden biri olan etnik sınırların devrime rağmen var olmayı sürdürdüğünü dile getiriyor. Ermenileri, Arapları ve Yahudileri merkeze alarak yaptığı bu çalışmasında, yönetici elitler ile Osmanlı tebaası arasındaki müzakere eksikliği ve etnik siyasetin ön plana çıkması gibi sebeplerin devrim ideallerinin gerçekleşmesini nasıl engellediğini inceliyor. Bu süreçte baskın olmayan gruplar için devrimin neden bir hayal kırıklığına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
"(…) devrimcilerin meşrutiyet düşüncesini sorgulamadan benimsemeleri, kabul etmeleri ve uygulamaları, birleşik bir ulus yaratmanın ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü korumanın imkânsız olduğu bir devirde ters tepmiştir. (…) Gerçek, meşrutiyetin yeni bir Osmanlı yurttaşlığı anlayışı yaratmayı, tüm yurttaşlara eşit haklar tanımayı, onları bir yasama meclisinin çatısı altında bir araya getirmeyi ve nihayet Abdülhamid rejiminin küllerinden Osmanlılığa yeni bir yaşam soluğu vermeyi başaramadığıdır."