“Bu ana kadar hep galip gelenler, bugün hükmedenlerin altta kalanları çiğneyerek ilerlediği zafer alayında yerlerini alırlar. Her zamanki gibi ganimetler de alayla birlikte taşınır. Kültürel zenginlik denir bunlara... Kültürel zenginlikler, hiç istisnasız dehşet duygusuna kapılmadan düşünülmeyecek bir kökene sahiptir. Varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına değil, aynı zamanda o çağda yaşamış nice adı sanı bilinmeyen insanın katlandığı kültürlere de borçludurlar. Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. Ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır bu barbarlıktan..."
Eleştirel Kuramcı Walter Benjamin, Frankfurt Okulu'nun kuramsal koridorlarında değil, anılarındaki iç avluların koridorlarında dolaşıyor bu defa. Berlin'in gri baharından, İbiza'ya, Marsilya'ya uzanan bir yolculukta, pek çok konuda konuşan bir sohbet arkadaşı adeta. Sohbet zaman zaman ciddileşiyor, zaman zaman mermer masalı bir kahvede dinlenen yarı hayal yarı gerçek bir hikâyeymişçesine akıp gidiyor.
Ve bir çağ kırılıyor biz sohbete devam ederken. "Hala at arabasıyla okula gitmiş olan bir kuşak, bulutlardan başka hiçbir şeyin değişmediği dağlarda soğuk ve rüzgâra karşı durup bekliyor ve kahredici saldırılarla patlamaların ortasında insanın ufacık, cılız bedeni" geliyor gözlerimizin önüne.
Parıltılar yalnızca Benjamin'in denemelerinden oluşan bir kitap değil; Avrupa'nın en uzun yıllarında, yalnız bir filozofla gezintidir...
“Bu ana kadar hep galip gelenler, bugün hükmedenlerin altta kalanları çiğneyerek ilerlediği zafer alayında yerlerini alırlar. Her zamanki gibi ganimetler de alayla birlikte taşınır. Kültürel zenginlik denir bunlara... Kültürel zenginlikler, hiç istisnasız dehşet duygusuna kapılmadan düşünülmeyecek bir kökene sahiptir. Varlıklarını sadece onları yaratan büyük dehaların çabalarına değil, aynı zamanda o çağda yaşamış nice adı sanı bilinmeyen insanın katlandığı kültürlere de borçludurlar. Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. Ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır bu barbarlıktan..."
Eleştirel Kuramcı Walter Benjamin, Frankfurt Okulu'nun kuramsal koridorlarında değil, anılarındaki iç avluların koridorlarında dolaşıyor bu defa. Berlin'in gri baharından, İbiza'ya, Marsilya'ya uzanan bir yolculukta, pek çok konuda konuşan bir sohbet arkadaşı adeta. Sohbet zaman zaman ciddileşiyor, zaman zaman mermer masalı bir kahvede dinlenen yarı hayal yarı gerçek bir hikâyeymişçesine akıp gidiyor.
Ve bir çağ kırılıyor biz sohbete devam ederken. "Hala at arabasıyla okula gitmiş olan bir kuşak, bulutlardan başka hiçbir şeyin değişmediği dağlarda soğuk ve rüzgâra karşı durup bekliyor ve kahredici saldırılarla patlamaların ortasında insanın ufacık, cılız bedeni" geliyor gözlerimizin önüne.
Parıltılar yalnızca Benjamin'in denemelerinden oluşan bir kitap değil; Avrupa'nın en uzun yıllarında, yalnız bir filozofla gezintidir...