Hz. Mevlânâ gibi büyük bir mutasavvıfın, bir mütefekkirin, hassas, heyecanlı ve coşkun bir şairin dört mısralık küçük bir nazım şekli olan “Rubâî” içine, hislerini, fikirlerini sığdırması, insanı hayretlere düşürür.
Gerçekten de bu hâl, büyük bir denizin küçük bir havuza sığdırılmasına benzer. Duyguların ve düşüncelerin teksif edilerek bir komprime hâline getirilmesi her şairin yapamayacağı bir şeydir. Bu sebepledir ki, bütün dikkatimizi toplayarak onun rubâîleri üzerine hakkıyla eğilir ve Mevlânâ'nın dilinden anlarsak, o mübarek velinin duyguları ve düşünceleriyle aşinalığımız varsa, onun tek bir rubâîsinden bir kitap çıkarabiliriz.
Hz. Mevlânâ gibi büyük bir mutasavvıfın, bir mütefekkirin, hassas, heyecanlı ve coşkun bir şairin dört mısralık küçük bir nazım şekli olan “Rubâî” içine, hislerini, fikirlerini sığdırması, insanı hayretlere düşürür.
Gerçekten de bu hâl, büyük bir denizin küçük bir havuza sığdırılmasına benzer. Duyguların ve düşüncelerin teksif edilerek bir komprime hâline getirilmesi her şairin yapamayacağı bir şeydir. Bu sebepledir ki, bütün dikkatimizi toplayarak onun rubâîleri üzerine hakkıyla eğilir ve Mevlânâ'nın dilinden anlarsak, o mübarek velinin duyguları ve düşünceleriyle aşinalığımız varsa, onun tek bir rubâîsinden bir kitap çıkarabiliriz.