Paçalarımı sıvamışım, ayaklarım çıplak. Yürüyorum. Islak deniz taşları serinletiyor tabanlarımı. Burnuma keskin bir yosun kokusu vuruyor. “Kokuyu sen de alıyor musun?” diye soruyorum yanımdakine. Sonra bir bakıyorum, kimsecikler yok etrafta. Rüzgar şiddetini artırıyor. Uzaklardan, çok uzaklardan, sararmış bir gazete sayfası düşüyor ayaklarımın dibine. Eğilip alıyorum onu. Gözüme takılan ilk haberin manşetini okuyorum...
Kötü kaderli güzeller güzeli çocuğun eski fotoğrafı. Dönmeyen topaç. Kopuk güvercin kafası. Kurumuş simit. Rengi siyaha dönmüş eski parka. Ponponlu bere. Nuh'un Gemisi. Miskinler Tekkesi. Bir çatı katının duvarlarında aynı tarihli ve aynı manşetli farklı gazete nüshaları... Ve her şeyi, hepsini paramparça eden bir final. Ruhaltı Çocukları, çaresizler için bir sığınak... İhtimaller zinciri... İnce elenip, sık dokunmuş bir dejavu... Bir ilk roman.
Emirhan Dağkan G. heyecanlı ve öfkeli bir edebiyatın yeni yazarı.
Paçalarımı sıvamışım, ayaklarım çıplak. Yürüyorum. Islak deniz taşları serinletiyor tabanlarımı. Burnuma keskin bir yosun kokusu vuruyor. “Kokuyu sen de alıyor musun?” diye soruyorum yanımdakine. Sonra bir bakıyorum, kimsecikler yok etrafta. Rüzgar şiddetini artırıyor. Uzaklardan, çok uzaklardan, sararmış bir gazete sayfası düşüyor ayaklarımın dibine. Eğilip alıyorum onu. Gözüme takılan ilk haberin manşetini okuyorum...
Kötü kaderli güzeller güzeli çocuğun eski fotoğrafı. Dönmeyen topaç. Kopuk güvercin kafası. Kurumuş simit. Rengi siyaha dönmüş eski parka. Ponponlu bere. Nuh'un Gemisi. Miskinler Tekkesi. Bir çatı katının duvarlarında aynı tarihli ve aynı manşetli farklı gazete nüshaları... Ve her şeyi, hepsini paramparça eden bir final. Ruhaltı Çocukları, çaresizler için bir sığınak... İhtimaller zinciri... İnce elenip, sık dokunmuş bir dejavu... Bir ilk roman.
Emirhan Dağkan G. heyecanlı ve öfkeli bir edebiyatın yeni yazarı.