İki yolcu köprüye yaklaşırken biraz sinirli bir ruh halindeydiler. Güneş batıdaki mavi tepelerin ardında batmıştı ve akşam yıldızının soluk, hafif pırıltısı gökyüzünü belli belirsiz aydınlatıyordu. Louder Bly'yi kolundan yakaladı ve nefesi kesilerek şöyle dedi:
“Tanrı bizi korusun! Nereden çıktı şimdi bunlar? Daha bir lahza evvel orada değillerdi.”
“Yerden çıktılar.”
“Hayvanınız korkmuş gibi görünüyor,” dedi atlı soğukkanlı bir tavırla.
Onun sesini duyan Louder dehşet dolu bir çığlık attı. Louder yerinden kalktı ve gittikçe kararan havada dik dik yabancıya baktı. O beyaz yüz, o iri üzgün gözler bir kez görüldü mü asla unutulamazdı.
“Defol, cadı! Tanrı'nın zırhı seninle aramızda olsun! Karanlık diyarların ifriti, bana imzalamam için defteri veren sendin. Git! Defol! Beni daha fazla ayartma!”
İki yolcu köprüye yaklaşırken biraz sinirli bir ruh halindeydiler. Güneş batıdaki mavi tepelerin ardında batmıştı ve akşam yıldızının soluk, hafif pırıltısı gökyüzünü belli belirsiz aydınlatıyordu. Louder Bly'yi kolundan yakaladı ve nefesi kesilerek şöyle dedi:
“Tanrı bizi korusun! Nereden çıktı şimdi bunlar? Daha bir lahza evvel orada değillerdi.”
“Yerden çıktılar.”
“Hayvanınız korkmuş gibi görünüyor,” dedi atlı soğukkanlı bir tavırla.
Onun sesini duyan Louder dehşet dolu bir çığlık attı. Louder yerinden kalktı ve gittikçe kararan havada dik dik yabancıya baktı. O beyaz yüz, o iri üzgün gözler bir kez görüldü mü asla unutulamazdı.
“Defol, cadı! Tanrı'nın zırhı seninle aramızda olsun! Karanlık diyarların ifriti, bana imzalamam için defteri veren sendin. Git! Defol! Beni daha fazla ayartma!”