Sade ve özlü bir dille yazılmış olan bu kitapta yazar, sanat eleştirisi ve teorisinin antikiteden günümüze tarihinin izini sürüyor. Minor'ın amacı “sanat tarihinin ne olduğunu, nereden doğduğunu, temelini oluşturan fikirlerin, kurumların ve pratiklerin neler olduğunu, bugünkü şekline nasıl büründüğünü ve kullandığı eleştirel yöntemlerin neler olduğunu tanımlamaya çalışmak.” Sanat eğitimi alınan bir yer olarak modern akademi, on altıncı yüzyıl sonlarının İtalya'sında sanatçılara yönelik bir meslek forumu olarak doğdu, bir yandan da sanata dair teorik söylemlere ev sahipliği etti. Akademinin, kültürel ve ideolojik bir fenomen olarak etkisi tarih boyunca güçlü bir şekilde hissedildi; bu etki belki bugün her zamankinden daha güçlü hissediliyor. Akademi ister Roma'daki Accademia di San Luca gibi papalığın himayesindeki bağımsız bir sanat kuruluşu ister XIV. Louis'nin subaylarının denetimindeki bir kraliyet akademisi ister modern bir üniversite olsun, tam da doğası gereği, gündemler yaratarak sanatçıları ve sanat tarihçilerini bu ya da şu şekilde etkiler. Kitabın birinci kısmında bu ve benzeri konular ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Platon'dan on dokuzuncu yüzyıla sanat teorilerinin ele alındığı ikinci kısımda, tarih estetikle buluşuyor, çağlar boyu “Sanat nedir?” sorusuna verilen yanıtlar mercek altına alınıyor. Yirminci yüzyılın eleştiri teorilerine ilişkin değerlendirmelere yer verilen üçüncü kısımdaysa tarih biraz geri planda kalıyor. Göstergebilim, yapıbozum, Marksizm, psikanaliz, feminist eleştiriler, çokkültürcülük, bu kısımda ele alınan yaklaşımlardan birkaçı.
Kitap, sanat tarihiyle yeni tanışmış olan ve sadece sanatı merak etmekle yetinmeyip, sanat hakkında söylediğimiz şeyleri neden söylediğimizi de merak eden okura ulaşmayı hedefliyor. Sanat hakkında konuşmanın tek bir yolu—kitabi bir yolu—olduğuna inanan okuru, benimsediği bu bakış açısının indirgemeci ve otoriter olduğuna; sanatın tamamen kişisel ve herkesin fikrinin eşit ölçüde geçerli olduğunu düşünen okuruysa, bu inancının geçersizliğine ikna etmeyi dert ediniyor. Okuru, sanat tarihini beşeri bilimlere ait kılan şeyin ne olduğunu kavramaya davet ediyor.
Sade ve özlü bir dille yazılmış olan bu kitapta yazar, sanat eleştirisi ve teorisinin antikiteden günümüze tarihinin izini sürüyor. Minor'ın amacı “sanat tarihinin ne olduğunu, nereden doğduğunu, temelini oluşturan fikirlerin, kurumların ve pratiklerin neler olduğunu, bugünkü şekline nasıl büründüğünü ve kullandığı eleştirel yöntemlerin neler olduğunu tanımlamaya çalışmak.” Sanat eğitimi alınan bir yer olarak modern akademi, on altıncı yüzyıl sonlarının İtalya'sında sanatçılara yönelik bir meslek forumu olarak doğdu, bir yandan da sanata dair teorik söylemlere ev sahipliği etti. Akademinin, kültürel ve ideolojik bir fenomen olarak etkisi tarih boyunca güçlü bir şekilde hissedildi; bu etki belki bugün her zamankinden daha güçlü hissediliyor. Akademi ister Roma'daki Accademia di San Luca gibi papalığın himayesindeki bağımsız bir sanat kuruluşu ister XIV. Louis'nin subaylarının denetimindeki bir kraliyet akademisi ister modern bir üniversite olsun, tam da doğası gereği, gündemler yaratarak sanatçıları ve sanat tarihçilerini bu ya da şu şekilde etkiler. Kitabın birinci kısmında bu ve benzeri konular ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Platon'dan on dokuzuncu yüzyıla sanat teorilerinin ele alındığı ikinci kısımda, tarih estetikle buluşuyor, çağlar boyu “Sanat nedir?” sorusuna verilen yanıtlar mercek altına alınıyor. Yirminci yüzyılın eleştiri teorilerine ilişkin değerlendirmelere yer verilen üçüncü kısımdaysa tarih biraz geri planda kalıyor. Göstergebilim, yapıbozum, Marksizm, psikanaliz, feminist eleştiriler, çokkültürcülük, bu kısımda ele alınan yaklaşımlardan birkaçı.
Kitap, sanat tarihiyle yeni tanışmış olan ve sadece sanatı merak etmekle yetinmeyip, sanat hakkında söylediğimiz şeyleri neden söylediğimizi de merak eden okura ulaşmayı hedefliyor. Sanat hakkında konuşmanın tek bir yolu—kitabi bir yolu—olduğuna inanan okuru, benimsediği bu bakış açısının indirgemeci ve otoriter olduğuna; sanatın tamamen kişisel ve herkesin fikrinin eşit ölçüde geçerli olduğunu düşünen okuruysa, bu inancının geçersizliğine ikna etmeyi dert ediniyor. Okuru, sanat tarihini beşeri bilimlere ait kılan şeyin ne olduğunu kavramaya davet ediyor.