Schopenhauer ve Heidegger'in hakikat ve sanat arasında kurdukları ilişkiye baktığımızda, her ikisinin de sanatı, "varolanda hakiki olanı nesne edinme" olarak gördüklerini söyleyebiliriz. Ancak, Schopenhauer için bir varolanda onun idesini görmenin tek bir yolu vardır, o da sanattır. Heideger'de ise sanat, "varolanın hakikatinin açığa çıkmasının" tarzlarından biridir. Schopenhauer'a göre sanattan başka olanakları da vardır. Ancak bunların her biri hakikati kendi tarzında açığa çıkarır. Kısacası nesne aynıdır, ama hakikatin "olagelme"sinin tarzı her birinde farklıdır. Heidegger için sanat, hakikatin hangi tarzda gerçekleşirse gerçekleşsin öncelikle insan kendine bir imkanı gerçekleştirmelidir. Bu noktada her iki filozofun da kişinin bir imkanı gerçekleştirmesini başlangıç olarak gördüklerini söyleyebiliriz. İsteme ya da varlığın hakikat olarak görünmesi ve gösterilmesi için "kişi"de, sanatçıda bir tür değişim olmalıdır.
Schopenhauer ve Heidegger'in hakikat ve sanat arasında kurdukları ilişkiye baktığımızda, her ikisinin de sanatı, "varolanda hakiki olanı nesne edinme" olarak gördüklerini söyleyebiliriz. Ancak, Schopenhauer için bir varolanda onun idesini görmenin tek bir yolu vardır, o da sanattır. Heideger'de ise sanat, "varolanın hakikatinin açığa çıkmasının" tarzlarından biridir. Schopenhauer'a göre sanattan başka olanakları da vardır. Ancak bunların her biri hakikati kendi tarzında açığa çıkarır. Kısacası nesne aynıdır, ama hakikatin "olagelme"sinin tarzı her birinde farklıdır. Heidegger için sanat, hakikatin hangi tarzda gerçekleşirse gerçekleşsin öncelikle insan kendine bir imkanı gerçekleştirmelidir. Bu noktada her iki filozofun da kişinin bir imkanı gerçekleştirmesini başlangıç olarak gördüklerini söyleyebiliriz. İsteme ya da varlığın hakikat olarak görünmesi ve gösterilmesi için "kişi"de, sanatçıda bir tür değişim olmalıdır.