Bu ikinci ciltte Dersimli küçük kız Serçe'yi, artık bir İstanbul hanımı olarak tanıyoruz. Hiçbir zaman tadına varamadığı aşkı yaşamak ister ve bir subaya aşık olur. Ama bu ilişki onda büyük bir düşkırıklığı bırakarak biter. Serçe öylesine büyük bir düşkırıklığı yaşar ki, artık yaşamanın bir anlamı kalmaz ve yaşamına son vermek ister. Bir raslantı sonucu kurtarılır ama artık bu kentte ve bu ülkede kalmak istemez. 1960'lı yıllarınbaşında Almanya'ya işçi olarak gider. Tüm az gelişmiş ülke insanlarında olduğ gibi onun kafasında da ideal bir Avrupa vardır. Orada herşey iyi, herkes eşittir, musluklardan su yerine para akmaktadır, bir sandalyeye oturup ara sıra bir düğmeye bastın mı tamam, işte orada çalışmak budur. Serçe bir metal fabrikasında çalışmaya başlar; hiç de öyle ara sıra düğmeye basılarak yapılan bir iş değildir bu. Serçe, insanın her dakikasını emen müthiş bir çarkın içindedir artık... Yazar romanın bu cildinde bize bir Türkiye ve bir de Avrupa resmi yapıyor. Bu resimleri değerlendirmeyi okuyucuya bırakıyoruz. Ama inanıyoruz ki, Türkiye-Avrupa tartışmasının yapıldığı günümüzde, böyle bir belgesel romanda göreceğiniz resim sizlere de ilginç gelecek, konuya daha sağlıklı bakmanıza yardımcı olacaktır. "Serçe'yi bir solukta okudum. Yakın geçmişimizin üzerine böyle yiğitçe yürümek, onu bir roman düzleminde sorgulamak, onunla bir yazar sorumluluğuyla hesaplaşmak, hangi yandan bakarsan bak kolay değildir. Arslan zor olanı seçmiş. Bu bilinçli bir seçim elbette."
Bu ikinci ciltte Dersimli küçük kız Serçe'yi, artık bir İstanbul hanımı olarak tanıyoruz. Hiçbir zaman tadına varamadığı aşkı yaşamak ister ve bir subaya aşık olur. Ama bu ilişki onda büyük bir düşkırıklığı bırakarak biter. Serçe öylesine büyük bir düşkırıklığı yaşar ki, artık yaşamanın bir anlamı kalmaz ve yaşamına son vermek ister. Bir raslantı sonucu kurtarılır ama artık bu kentte ve bu ülkede kalmak istemez. 1960'lı yıllarınbaşında Almanya'ya işçi olarak gider. Tüm az gelişmiş ülke insanlarında olduğ gibi onun kafasında da ideal bir Avrupa vardır. Orada herşey iyi, herkes eşittir, musluklardan su yerine para akmaktadır, bir sandalyeye oturup ara sıra bir düğmeye bastın mı tamam, işte orada çalışmak budur. Serçe bir metal fabrikasında çalışmaya başlar; hiç de öyle ara sıra düğmeye basılarak yapılan bir iş değildir bu. Serçe, insanın her dakikasını emen müthiş bir çarkın içindedir artık... Yazar romanın bu cildinde bize bir Türkiye ve bir de Avrupa resmi yapıyor. Bu resimleri değerlendirmeyi okuyucuya bırakıyoruz. Ama inanıyoruz ki, Türkiye-Avrupa tartışmasının yapıldığı günümüzde, böyle bir belgesel romanda göreceğiniz resim sizlere de ilginç gelecek, konuya daha sağlıklı bakmanıza yardımcı olacaktır. "Serçe'yi bir solukta okudum. Yakın geçmişimizin üzerine böyle yiğitçe yürümek, onu bir roman düzleminde sorgulamak, onunla bir yazar sorumluluğuyla hesaplaşmak, hangi yandan bakarsan bak kolay değildir. Arslan zor olanı seçmiş. Bu bilinçli bir seçim elbette."