Aslında şeytan bile ondan umudunu kesmişti…
Giorgio Da Montagna iyi ve güzel şeylerin kendisini bulacağına inanmıyordu. Özellikle de aşkın. Aşk, en olmadık yerde ve zamanda çıkmıştı karşısına... Bu kez aşkın peşinden gitmeye kararlıydı... Çünkü sonunda kalbini emanet edeceği kişiyi gerçekten bulduğuna inanıyordu. Ve onu kaybetmeye hiç de niyeti yoktu...
Aslında sanıldığı gibi bir melek değildi… Merve Rüzgaroğlu, saf olabilirdi ancak aptal değildi. Yine de hiç beklemediği bir anda kalbini Giorgio Da Montagna'ya kaptırmıştı. Ancak bu, inanmadığı bir aşk için duygularını ayakaltı edeceği anlamına gelmiyordu. Merve Rüzgaroğlu sırf bu yüzden kaçmıştı. Acı çekmemek ve duygularına yenilmemek için. Ancak, Giorgio Montagna'nın insan kılığına girmiş, iki ayaklı bir ökse otundan farksız olduğunu hiç hesaba katmamıştı.
“Benim anlayamadığım, senin bu adamla ne işin vardı? Ya kızım sen beni öldürecek misin?”
“Boran, seni arayıp haber verdiğime pişman etme. Kızın hâlini görmüyor musun? Biz ne dertteyiz, sen neyin derdinde!”
Bakışlarım “Sen hiç konuşma, kesin bunların arasında bir şey olduğunu biliyordun ve benden gizledin.” diyen ağabeyimle Eylül'ün arasında gidip geliyordu. Zihnim o kadar bulanık ve karışıktı ki ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Cevap verip vermemek de umurumda değildi aslında. Aklım ölümün kıyısından ikinci kez dönen biçare aşkımdaydı ve odun kardeşimin tafralarını çekecek hâlde değildim. Tek üzüldüğüm, benim yüzümden Eylül'e de çatıyor olmasıydı ve ben şimdiye kadar bu kadar ciddi bir şekilde tartıştıklarını görmemiştim. Gerçi Eylül için fazla üzülmem gerekmediğini bir kez daha anladım.
Aslında şeytan bile ondan umudunu kesmişti…
Giorgio Da Montagna iyi ve güzel şeylerin kendisini bulacağına inanmıyordu. Özellikle de aşkın. Aşk, en olmadık yerde ve zamanda çıkmıştı karşısına... Bu kez aşkın peşinden gitmeye kararlıydı... Çünkü sonunda kalbini emanet edeceği kişiyi gerçekten bulduğuna inanıyordu. Ve onu kaybetmeye hiç de niyeti yoktu...
Aslında sanıldığı gibi bir melek değildi… Merve Rüzgaroğlu, saf olabilirdi ancak aptal değildi. Yine de hiç beklemediği bir anda kalbini Giorgio Da Montagna'ya kaptırmıştı. Ancak bu, inanmadığı bir aşk için duygularını ayakaltı edeceği anlamına gelmiyordu. Merve Rüzgaroğlu sırf bu yüzden kaçmıştı. Acı çekmemek ve duygularına yenilmemek için. Ancak, Giorgio Montagna'nın insan kılığına girmiş, iki ayaklı bir ökse otundan farksız olduğunu hiç hesaba katmamıştı.
“Benim anlayamadığım, senin bu adamla ne işin vardı? Ya kızım sen beni öldürecek misin?”
“Boran, seni arayıp haber verdiğime pişman etme. Kızın hâlini görmüyor musun? Biz ne dertteyiz, sen neyin derdinde!”
Bakışlarım “Sen hiç konuşma, kesin bunların arasında bir şey olduğunu biliyordun ve benden gizledin.” diyen ağabeyimle Eylül'ün arasında gidip geliyordu. Zihnim o kadar bulanık ve karışıktı ki ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Cevap verip vermemek de umurumda değildi aslında. Aklım ölümün kıyısından ikinci kez dönen biçare aşkımdaydı ve odun kardeşimin tafralarını çekecek hâlde değildim. Tek üzüldüğüm, benim yüzümden Eylül'e de çatıyor olmasıydı ve ben şimdiye kadar bu kadar ciddi bir şekilde tartıştıklarını görmemiştim. Gerçi Eylül için fazla üzülmem gerekmediğini bir kez daha anladım.