İpek Yolu-1, Çin-Doğu Türkistan isimli kitabımızda Çin'in eski başkenti Çangan'da başlayan tarihi İpek Yolu yolculuğumuza Doğu Türkistan'da, Tanrı Dağları eteklerinde mola vermiştik. Yolculuğumuzun ikinci bölümüne Altay Dağları'nda bir kamın ayılında başlıyoruz. Altay kamlarının gizemli dünyasına konuk olacak, kamların sırrını çözmeye, dünün ışığı altında bugünü ve yarını anlamaya çalışacağız.
Çevalkof'un şahsında Altay insanının kimlik bunalımını yeniden yaşayacak, Sibirya'nın son Türklerinin varolma mücadelesine farklı pencerelerden bakacağız. Bozkır savaşçılarının mistik dünyasının üzerine çöken tozlu sır perdesini aralamaya çalışacağız. Yerlilerin ağzından yaşayan Pazırık efsanelerini dinleyecek, Rusya'nın “varlık nedeni” Sibirya'nın sırrını anlamaya çalışacak, kürkle başlayıp altın, elmas, petrol ve doğalgazla devam eden bitmez tükenmez Sibirya kaynaklarının boyutu karşısında şaşıracağız!
Anayurt meselesi bağlamında antik kaynaklara bakacak, Grek filozoflarının Doğu hayranlığını ilgiyle okuyacağız. Batıya doğru yol alırken Issık Köl kıyılarında bir kayıp ada ve batık şehirlere mahsus izlere rastlayacak, yolda ihmal edilen bir halkla, Yüe-çilerle tanışacak, Bey Sakaları ve Buda'nın askerleri Kuşanları yakından tanıyacak ve onların bize hiç de yabancı olmadıklarını göreceğiz.
Türk olgusunun sırrını irdelerken, karşımıza dünya uygarlığının Sümer kökeni ve “ahlaklı-adil insanlar” olgusu çıkacak. Çin kültürünün “Sümer bağlantısı” ve Sümerlerin MÖ 4000'lerdeki Mezopotamya göçünden sonra MÖ 2350'lerde Sümer'den Kansu-Şensi ve Yenisey kıyılarına yönelik önemli bir göç vakası ile karşılaşacak, İpek Yolu'nun dinlerini irdelerken güzergah üzerinde Türk Tanrı dini, Zerdüştçülük, Budizm, Hıristiyanlık, Manicilik ve İslamiyetin izlerini sürecek, müştereklerine şahit olacağız.
İşgal mantığı bağlamında bir Rus casusunun Türkistan'ın işgali arefesinde yazdığı günlüğü okurken, işgalin hüzünlü kaçınılmazlığı karşısında “Tanrım, bugün ile dün arasında ne kadar çok örtüşen nokta var!” diyecek ve bugünkü Türk cumhuriyetleri bağlamında soracağız: “Aradan geçen yüzyıllar, bu kadar acı tecrübe boşuna mıydı?”
Şimdi sizi kam Dokuz Oğuz'un çadırına, bir kamlanma törenine davet ediyorum...
- G. Ahmetcan Asena
İpek Yolu-1, Çin-Doğu Türkistan isimli kitabımızda Çin'in eski başkenti Çangan'da başlayan tarihi İpek Yolu yolculuğumuza Doğu Türkistan'da, Tanrı Dağları eteklerinde mola vermiştik. Yolculuğumuzun ikinci bölümüne Altay Dağları'nda bir kamın ayılında başlıyoruz. Altay kamlarının gizemli dünyasına konuk olacak, kamların sırrını çözmeye, dünün ışığı altında bugünü ve yarını anlamaya çalışacağız.
Çevalkof'un şahsında Altay insanının kimlik bunalımını yeniden yaşayacak, Sibirya'nın son Türklerinin varolma mücadelesine farklı pencerelerden bakacağız. Bozkır savaşçılarının mistik dünyasının üzerine çöken tozlu sır perdesini aralamaya çalışacağız. Yerlilerin ağzından yaşayan Pazırık efsanelerini dinleyecek, Rusya'nın “varlık nedeni” Sibirya'nın sırrını anlamaya çalışacak, kürkle başlayıp altın, elmas, petrol ve doğalgazla devam eden bitmez tükenmez Sibirya kaynaklarının boyutu karşısında şaşıracağız!
Anayurt meselesi bağlamında antik kaynaklara bakacak, Grek filozoflarının Doğu hayranlığını ilgiyle okuyacağız. Batıya doğru yol alırken Issık Köl kıyılarında bir kayıp ada ve batık şehirlere mahsus izlere rastlayacak, yolda ihmal edilen bir halkla, Yüe-çilerle tanışacak, Bey Sakaları ve Buda'nın askerleri Kuşanları yakından tanıyacak ve onların bize hiç de yabancı olmadıklarını göreceğiz.
Türk olgusunun sırrını irdelerken, karşımıza dünya uygarlığının Sümer kökeni ve “ahlaklı-adil insanlar” olgusu çıkacak. Çin kültürünün “Sümer bağlantısı” ve Sümerlerin MÖ 4000'lerdeki Mezopotamya göçünden sonra MÖ 2350'lerde Sümer'den Kansu-Şensi ve Yenisey kıyılarına yönelik önemli bir göç vakası ile karşılaşacak, İpek Yolu'nun dinlerini irdelerken güzergah üzerinde Türk Tanrı dini, Zerdüştçülük, Budizm, Hıristiyanlık, Manicilik ve İslamiyetin izlerini sürecek, müştereklerine şahit olacağız.
İşgal mantığı bağlamında bir Rus casusunun Türkistan'ın işgali arefesinde yazdığı günlüğü okurken, işgalin hüzünlü kaçınılmazlığı karşısında “Tanrım, bugün ile dün arasında ne kadar çok örtüşen nokta var!” diyecek ve bugünkü Türk cumhuriyetleri bağlamında soracağız: “Aradan geçen yüzyıllar, bu kadar acı tecrübe boşuna mıydı?”
Şimdi sizi kam Dokuz Oğuz'un çadırına, bir kamlanma törenine davet ediyorum...
- G. Ahmetcan Asena