9786058871595
513141
https://www.kitapvekahve.com/silahsor
Silahşör
17.50
"Unutma Akrep, insanı var eden şey aynı zamanda onun zayıf noktasıdır"
"Marki Don Alfredo Cortez" Akşam olduğunda evden çıkmış, yıldızlı berrak bir Malaga gecesinde markinin evine doğru yürürken bu ismi düşünüyordu. İbn Seyid bu ismi ona boş yere vermiş olamazdı. Bir Şaolin rahibinin sözleri kulaklarında yankılandı; "Avın avcıdan haberi olmamalıdır", "Avcı avdan daha sabırlı ve azimli olmalıdır" "Ve... Avcı avın ruhunu okumalıdır"
Tanıyanlar ona Akrep derlerdi. Anadolu'da doğmuş bir Türk'tü. İçinde bitmek bilmeyen bir görme ve öğrenme isteği vardı. Yıllarca Ortadoğu ve Avrupa'da dolaştı. İstanbul, Bağdat ve Şam'da çok değerli hocalardan tasavvuf, tıp, kimya dersleri aldı sonra Avrupa'ya uzandı, Paris ve Prag'da kütüphanelerde, Floransa'da bir eczanede çalıştı, tarih ve eskirim dersleri aldı. Yetmedi uzak doğuya gitti. Şaolin rahiplerinden felsefe ve mistik sezgileri geliştiren dersler, Japon ustalardan da Ortadoğu'da aldığı gibi kılıç ve dövüş dersleri aldı. Tekrar Ortadoğu'ya döndüğünde doğunun ve batının ermişlerini görmüş, hikmet ve irfanın coğrafyası olmadığını öğrenmişti. Artık beş altı dil konuşabilen bir filozof, kendi çapında bir âlim, bir silahşor, hisleri ve mistik sezgileri çok kuvvetli bir insandı...
Ardından Şam'a çekildi. Ama ne ruhsal yolculuğu ne de her şeyi öğrenme tutkusu bitmişti. Huzur bulmak ümidiyle ülkesine, İstanbul'a döndü. Sultanahmed'in önünde bir Halvetî şeyhinin ona "İki denizin kavuştuğu yerden", "İki denizin kavuşmadığı yere" gitmesini söylediğinde otuzlu yaşlarındaydı. O da Şira'sını alarak Boğaz'dan bir yelkenliye atladığı gibi Cebelitarık'a gitti.
Tüm dünyayı dolaşmış ama aradığı neyse onu bulamamıştı, şimdi kendi gibi zıtlıklar içinde yüzen iki denizin kavuşmadığı yerdeydi, yoksa yolculuğu orada bitecek miydi yoksa orada denizler tekrar mı kavuşacaktı?
"Unutma Akrep, insanı var eden şey aynı zamanda onun zayıf noktasıdır"
"Marki Don Alfredo Cortez" Akşam olduğunda evden çıkmış, yıldızlı berrak bir Malaga gecesinde markinin evine doğru yürürken bu ismi düşünüyordu. İbn Seyid bu ismi ona boş yere vermiş olamazdı. Bir Şaolin rahibinin sözleri kulaklarında yankılandı; "Avın avcıdan haberi olmamalıdır", "Avcı avdan daha sabırlı ve azimli olmalıdır" "Ve... Avcı avın ruhunu okumalıdır"
Tanıyanlar ona Akrep derlerdi. Anadolu'da doğmuş bir Türk'tü. İçinde bitmek bilmeyen bir görme ve öğrenme isteği vardı. Yıllarca Ortadoğu ve Avrupa'da dolaştı. İstanbul, Bağdat ve Şam'da çok değerli hocalardan tasavvuf, tıp, kimya dersleri aldı sonra Avrupa'ya uzandı, Paris ve Prag'da kütüphanelerde, Floransa'da bir eczanede çalıştı, tarih ve eskirim dersleri aldı. Yetmedi uzak doğuya gitti. Şaolin rahiplerinden felsefe ve mistik sezgileri geliştiren dersler, Japon ustalardan da Ortadoğu'da aldığı gibi kılıç ve dövüş dersleri aldı. Tekrar Ortadoğu'ya döndüğünde doğunun ve batının ermişlerini görmüş, hikmet ve irfanın coğrafyası olmadığını öğrenmişti. Artık beş altı dil konuşabilen bir filozof, kendi çapında bir âlim, bir silahşor, hisleri ve mistik sezgileri çok kuvvetli bir insandı...
Ardından Şam'a çekildi. Ama ne ruhsal yolculuğu ne de her şeyi öğrenme tutkusu bitmişti. Huzur bulmak ümidiyle ülkesine, İstanbul'a döndü. Sultanahmed'in önünde bir Halvetî şeyhinin ona "İki denizin kavuştuğu yerden", "İki denizin kavuşmadığı yere" gitmesini söylediğinde otuzlu yaşlarındaydı. O da Şira'sını alarak Boğaz'dan bir yelkenliye atladığı gibi Cebelitarık'a gitti.
Tüm dünyayı dolaşmış ama aradığı neyse onu bulamamıştı, şimdi kendi gibi zıtlıklar içinde yüzen iki denizin kavuşmadığı yerdeydi, yoksa yolculuğu orada bitecek miydi yoksa orada denizler tekrar mı kavuşacaktı?
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.