"İnsanlar, insan olarak değer taşımalı, onurlu ve özgür yaşamalı. Bizim üzerimizde iktidarı kullananlar, yetkilerini ve gücünü bize zarar verecek şekilde keyiflerince kullanmamalı. Bize kural ve yasak koyanlar, kuralları ve yasakları karşılıklı mutabakata vardığımız hukuktan almalı. Güvenliğimizi sağlamak için eline silah verdiklerimiz, bu silahlarla bize karşı zorbalığa kalkmamalı. İktidarı kullananlar ve biz, hukuk önünde eşit olmalıyız." İnsanlık, birkaç cümleye sığan bu düşünceler için, tarih boyunca büyük acılar yaşadı, büyük bedeller ödedi. Bugün hepimize normal gelen bu idealler insan haklarına, hukuka ve demokrasiye bağlılığın, bütün iktidarlar için doğal sınırlar olduğunu gösteriyor. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: İktidar, en basit haliyle bile karmaşık bir cihazı, kurumları, bu kurumlar arasında detaylı süreçleri temsil ediyor. Bizler de, insan olarak sahip olduğumuz vazgeçilmez hakları, bu devasa cihazın içinde sağlamaya ve sürdürmeye çalışıyoruz. Öyleyse bu devasa makinenin nasıl çalıştığını, nasıl işlediğini, bizim bu makine içindeki yerimizi ve hangi düğmeye basarsak istediğimiz etkiyi yaratabileceğimizi bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, bu dev makinenin önünde kendimizi güçsüz ve çaresiz görecek, yabancılaşacak ve üzerimize düşen sorumluluğu, yani iktidarı sınırlamak ve belirlemek hakkımızı kullanamayacağız. Öyleyse siyaseti öğrenmek, siyaset hakkında kanaat sahibi bireyler olmak ve bir yurttaş olarak sahip olduğumuz gücü kullanmak zorundayız. İktidarı başka türlü denetlememiz, makul ve meşru sınırlar içinde tutmamız, bize zarar vermesini önlememiz mümkün değil. Yine de unutmamalıyız: Sözkonusu olan, hayaller, ütopyalar ve büyük düşüncelerden önce bizim hayatımız. Önceliği olan, biziz. O halde amacımız, siyasetin kendisini anlamak, yorumlamak ve değiştirmek... Elinizdeki kitap, işte bu amaçla yazıldı... Siyaset, siyaset bilimciler açıklayıp yorumlasınlar diye yapılmıyor. Siyaset bilimi olan biteni açıklamak için devreye giriyor. O zaman en çok ihtiyaç duyduğumuz şey siyasete dair bir gerçeklik duygusu olmalı. Kullandığımız teoriler ve kavramlar bu gerçekleri açıklamak için var; yoksa onlar bizatihi bir gerçekliğe sahip değiller. İyi bir siyaset bilimi öğrencisi olmanın en sağlam yolu, bilimsel ilgiyi bu gerçeklik duygusu üzerine inşa etmek. Tarih hiçbir siyasetçinin karar verirken siyaset kitaplarına veya büyük düşünürlerin eserlerine müracaat etmediklerini anlatıyor. Bilimsel açıklama bu kararların peşinden geliyor. Bir cerrah ile bir araba tamircisi arasında geçen diyalog, siyaset ile siyaset bilimi arasındaki farkı özetliyor. Tamirci muayene olduğu cerraha yüklü bir vizite ücreti öderken serzenişte bulunuyor: "Doktor, aslında ikimiz de aynı işi yapıyoruz. Ben arabaları tamir ediyorum, sen de insanları tamir ediyorsun. Neden sen benden daha çok kazanıyorsun?" Cerrahın cevabı son derece sade: "Bir gün arabayı çalışırken tamir etmeyi dene, sebebini anlarsın"
"İnsanlar, insan olarak değer taşımalı, onurlu ve özgür yaşamalı. Bizim üzerimizde iktidarı kullananlar, yetkilerini ve gücünü bize zarar verecek şekilde keyiflerince kullanmamalı. Bize kural ve yasak koyanlar, kuralları ve yasakları karşılıklı mutabakata vardığımız hukuktan almalı. Güvenliğimizi sağlamak için eline silah verdiklerimiz, bu silahlarla bize karşı zorbalığa kalkmamalı. İktidarı kullananlar ve biz, hukuk önünde eşit olmalıyız." İnsanlık, birkaç cümleye sığan bu düşünceler için, tarih boyunca büyük acılar yaşadı, büyük bedeller ödedi. Bugün hepimize normal gelen bu idealler insan haklarına, hukuka ve demokrasiye bağlılığın, bütün iktidarlar için doğal sınırlar olduğunu gösteriyor. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: İktidar, en basit haliyle bile karmaşık bir cihazı, kurumları, bu kurumlar arasında detaylı süreçleri temsil ediyor. Bizler de, insan olarak sahip olduğumuz vazgeçilmez hakları, bu devasa cihazın içinde sağlamaya ve sürdürmeye çalışıyoruz. Öyleyse bu devasa makinenin nasıl çalıştığını, nasıl işlediğini, bizim bu makine içindeki yerimizi ve hangi düğmeye basarsak istediğimiz etkiyi yaratabileceğimizi bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, bu dev makinenin önünde kendimizi güçsüz ve çaresiz görecek, yabancılaşacak ve üzerimize düşen sorumluluğu, yani iktidarı sınırlamak ve belirlemek hakkımızı kullanamayacağız. Öyleyse siyaseti öğrenmek, siyaset hakkında kanaat sahibi bireyler olmak ve bir yurttaş olarak sahip olduğumuz gücü kullanmak zorundayız. İktidarı başka türlü denetlememiz, makul ve meşru sınırlar içinde tutmamız, bize zarar vermesini önlememiz mümkün değil. Yine de unutmamalıyız: Sözkonusu olan, hayaller, ütopyalar ve büyük düşüncelerden önce bizim hayatımız. Önceliği olan, biziz. O halde amacımız, siyasetin kendisini anlamak, yorumlamak ve değiştirmek... Elinizdeki kitap, işte bu amaçla yazıldı... Siyaset, siyaset bilimciler açıklayıp yorumlasınlar diye yapılmıyor. Siyaset bilimi olan biteni açıklamak için devreye giriyor. O zaman en çok ihtiyaç duyduğumuz şey siyasete dair bir gerçeklik duygusu olmalı. Kullandığımız teoriler ve kavramlar bu gerçekleri açıklamak için var; yoksa onlar bizatihi bir gerçekliğe sahip değiller. İyi bir siyaset bilimi öğrencisi olmanın en sağlam yolu, bilimsel ilgiyi bu gerçeklik duygusu üzerine inşa etmek. Tarih hiçbir siyasetçinin karar verirken siyaset kitaplarına veya büyük düşünürlerin eserlerine müracaat etmediklerini anlatıyor. Bilimsel açıklama bu kararların peşinden geliyor. Bir cerrah ile bir araba tamircisi arasında geçen diyalog, siyaset ile siyaset bilimi arasındaki farkı özetliyor. Tamirci muayene olduğu cerraha yüklü bir vizite ücreti öderken serzenişte bulunuyor: "Doktor, aslında ikimiz de aynı işi yapıyoruz. Ben arabaları tamir ediyorum, sen de insanları tamir ediyorsun. Neden sen benden daha çok kazanıyorsun?" Cerrahın cevabı son derece sade: "Bir gün arabayı çalışırken tamir etmeyi dene, sebebini anlarsın"