“Yürekte saklanan kıskançlıklar çok kurnazdırlar. Kurnaz oldukları kadar özgürlüklerine düşkün, bir o kadar da şovenisttirler. Sürekli gizlendikleri bedenden fırlayıp dışarı çıkmak ve kendilerini gösterip deşifre olmak isterler. Fakat; yüreğinde saklandıkları kişinin kendilerini engellemeye çalıştığını görünce, kurnazlıklarını kullanıp hemen kılık değiştirerek tanınmayacak hale gelir ve kendilerini başka bir sıfatla dışarı atıverirler. Hangi kılıkta dışarı çıkmışlarsa, içinde gizlendikleri kişiyi de o kisveye büründürüp, o kişideki envai çeşit davranışlar halinde karşımıza dikilirler.
Kıskanç bir kişi kıskançlığını, ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın bir anlık bir bakışla bile kendini ele verebilir. Mesela bir topluluk içindeyken; kıskandığı kişi sağında ya da solunda oturuyorsa ona her bakmak istediğinde direk başını o tarafa çevirmekten ziyade gözlerini onun olduğu tarafa kaydırarak kaçamak bakışlarla bakar. İnsan sarrafı kişiler bu bakışlarından bile o kişinin karakter notunu verebilirler ya da o kişi etrafındakileri bezdirecek kadar gereksiz teferruata kaçan biri olup çıkar.
Bir meseleye teferruat üstüne teferruat ekleyerek öyle ballandırarak anlattığını zanneder ki, size afakanlar bastığını, ondan kurtulmanın yollarını arayarak çaresizlik içinde kıvrandığınızı hissetmez bile. Bunlar, kıskançlığın bedenden dışarı çıkış şekillerinden sadece ikisidir. Bu felaket duygunun, daha burada sayamayacağım kadar çok davranış kostümü vardır, geri kalanları artık varın siz düşünün...”
“Yürekte saklanan kıskançlıklar çok kurnazdırlar. Kurnaz oldukları kadar özgürlüklerine düşkün, bir o kadar da şovenisttirler. Sürekli gizlendikleri bedenden fırlayıp dışarı çıkmak ve kendilerini gösterip deşifre olmak isterler. Fakat; yüreğinde saklandıkları kişinin kendilerini engellemeye çalıştığını görünce, kurnazlıklarını kullanıp hemen kılık değiştirerek tanınmayacak hale gelir ve kendilerini başka bir sıfatla dışarı atıverirler. Hangi kılıkta dışarı çıkmışlarsa, içinde gizlendikleri kişiyi de o kisveye büründürüp, o kişideki envai çeşit davranışlar halinde karşımıza dikilirler.
Kıskanç bir kişi kıskançlığını, ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın bir anlık bir bakışla bile kendini ele verebilir. Mesela bir topluluk içindeyken; kıskandığı kişi sağında ya da solunda oturuyorsa ona her bakmak istediğinde direk başını o tarafa çevirmekten ziyade gözlerini onun olduğu tarafa kaydırarak kaçamak bakışlarla bakar. İnsan sarrafı kişiler bu bakışlarından bile o kişinin karakter notunu verebilirler ya da o kişi etrafındakileri bezdirecek kadar gereksiz teferruata kaçan biri olup çıkar.
Bir meseleye teferruat üstüne teferruat ekleyerek öyle ballandırarak anlattığını zanneder ki, size afakanlar bastığını, ondan kurtulmanın yollarını arayarak çaresizlik içinde kıvrandığınızı hissetmez bile. Bunlar, kıskançlığın bedenden dışarı çıkış şekillerinden sadece ikisidir. Bu felaket duygunun, daha burada sayamayacağım kadar çok davranış kostümü vardır, geri kalanları artık varın siz düşünün...”